Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3420 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 2477 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : EDREMİT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/02/2009NUMARASI : 2007/672-2009/76Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalı adına kayıtlı olan 82 parsel sayılı taşınmazın 129 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ve davalıya ait binanın da 48 m2’lik kısmının bu olan üzerinde bulunduğunu ileri sürüp, 129 m2’lik kısmın tapusunun iptali ile taşınmaz üzerindeki binanın yıkımını istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın 50 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.“Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve yıkım isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm yalnız Hazine tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 12.08.1985 tarihinde yapıldığı, hazine tarafından kadastro tespitine itiraz edilerek Tapulama Mahkemesine açılan dava sonucu 26.2.1993 tarihinde hükmen davalının maliki evveli adına tescil edildiği ve eldeki davanın 13.12.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her ne kadar, nizalı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin "bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükümlerin gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir. Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir. Dava tarihinde haklı olduğu halde davanın devamı sırasında yürürlüğe giren bir yasal düzenleme veya İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince haksız duruma düşen taraf yargılama giderleri ve avukatlık ücreti ile harçtan sorumlu tutulamayacağı aksine karşı tarafın sorumluluğuna gidileceğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekir.Öyleyse, davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.