Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 342 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 10416 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : KADIKÖY 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/05/2007NUMARASI : 2006/240-2007/170Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, ortak miras bırakanın 421 ada 80 parsel 1.kat 9 nolu dairesinin çıplak mülkiyetini ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğluna temlik ettiğini ancak yapılan işlemin kendilerinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gibi işlem tarihinde murisin hukuki ehliyetinin de bulunmadığını ileri sürüp, tasarrufun iptali ve miras payları arasında tescil, olmazsa mahfuz hisselerinin tenkisini istemişlerdir.Davalı, miras bırakanın devlet hastanesinde hukuki ehliyetinin bulunduğuna dair doktor raporu alınarak işlemin gerçekleştirildiğini, iddiaların doğru olmadığını, temlik öncesi ve sonrası miras bırakana bakım görevini yerine getirdiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, miras bırakanla davalı arasındaki ölünceye kadar bakma aktinin gerçek olup, muvazaa bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden tarafların ortak miras bırakanı Hamide'nin çekişme konusu 421 ada 80 parsel 1.kat 9 nolu bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 26.10.1994 tarihinde ve ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğluna temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gibi murisin işlem tarihinde hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.Nevarki, mahkemece ileri sürülen ehliyetsizlik iddiası yönünden yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Ehliyetsizlik; kamu düzeniyle ilgili olup, öncelikle ileri sürülen bu iddianın araştırılması gereklidir. Bilindiği üzere;davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi tarafların mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazı davalıya temlik tarihinde hukuki ehliyetinin bulunduğunun saptanması halinde diğer muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı istek bakımından gerekli araştırma ve soruşturmanın tamamlanarak toplanan ve toplanacak deliller gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.1.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.