MAHKEMESİ : MARMARİS 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/11/2009NUMARASI : 2008/450-2009/461Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı Hazine, davalının kayden malik olduğu çekişmeli .ada. 6 parsel sayılı taşınmazın 4.94 m2 lik bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümün tapu kaydının iptali ile tapudan terkinine ve yıkıma karar verilmesini istemiştir.Davalı, idarece tespit edilen kıyı kenar çizgisinin iptali için Muğla İdare Mahkemesine açılan dava sonucunun beklenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Duruşma istemi değerden reddedildi. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 130 ada, 6 parsel sayılı taşınmazın 22.10.1990 tarihli kadastro tespit çalışmaları sırasında senetsizden davalı O. O.adına tespit gördüğü, kadastro tespitinin 25.4.1992 tarihinde kesinleştiği, 18.7.2003 tarihinde Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan davanın dava değeri gözetilerek 21.6.2004 kesinleşme tarihli görevsizlik kararı üzerine yargılamaya Asliye Hukuk Mahkemesinde devam edildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak, hemen belirtilmelidir ki; her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihada göre davasında haklı olduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yargısal uygulamada da kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297). Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır(04.09.1957 tarih ve 4/16 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Davacı Hazine, temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa da değinmiştir.Kural olarak, taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kalması halinde davacı Hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur.Eldeki dava bakımından; davalı tarafın idari yargıda açtığı idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin iptaline yönelik Muğla İdare Mahkemesinin 30.12.2004 tarih, 2003/1110 Esas, 2004/1611 karar sayılı davanın reddedilerek 06.07.2007 tarihinde kesinleştiği böylece, anılan kıyı kenar çizgisinin tarafları bağlayıcı hale geldi tartışmasızdır.Hal böyle olunca, Marmaris Sulh Hukuk Mahkemesinin 2003/309 Esas, 2003/461 Karar sayılı dava dosyası, görev yerinin belirlenmesi amacıyla yapılan, keşifte uygulanan kesinleşmiş idari kıyı kenar çizgisine göre çekişmeli taşınmazın kısmen kıyıda kaldığının saptandığı, böylelikle dava tarihinde dava Hazinenin haklı olduğunun anlaşılması, ne varki, yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince davanın reddedilmiş olması karşısında, yargılama giderlerinin, davacı tarafın avukat marifetiyle davada temsili halinde avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı Hazinenin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.