MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ, TESCİL VE TENKİSTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece, tenkis talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis istemine ilişkindir.Mahkemece, tenkise karar verilmiştir.Davacı, mirasbırakan babası ...'ün 34 ada 2, 38 ada 3, 488, 490, 596, 20 ada 3 ve 20 ada 4 parsel sayılı taşınmazları mirasçılar arasında paylaştırmak istediğini murisin arzuladığı şekilde davalı kardeşi ile noterde taahhütname düzenlediklerini, çekişme konusu taşınmazların 29/06/1987 tarihli taahhütnamede gösterilen paylaşım uyarınca ve aynı gün tapuda satış gösterilmek suretiyle taraflara temlik edildiğini, ancak davalı yararına fahiş miktarda fark oluştuğunu, mirasbırakanın, taahhütnameyi imzalamadığı taktirde evlatlıktan reddedeceği ve taşınmazları hayır kurumuna bağışlayacağı şeklindeki manevi tehdidi sonucunda taahhütnameyi imzalamak zorunda kaldığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescil olmadığı taktirde tenkis istemiştir.Davalı, hak düşürücü sürenin geçtiğini, taahhütname uyarınca davacının dava açma hakkının bulunmadığını, manevi ikrahın söz konusu olmayıp davacının saklı payının da zedelenmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece tenkis isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Tarafların ortak mirasbırakanı ...'ün 07/08/2009 tarihinde öldüğü geriye mirasçı olarak çocukları davacı ve davalı ile dava dışı eş ...'in kaldıkları, dava dışı mirasçının da yargılama devam ederken 20/11/2012 tarihinde öldüğü, murisin 29/06/1987 tarihli satış akdiyle, intifa hakkını üzerinde bırakarak maliki olduğu 34 ada 2, 38 ada 3, 488 ve 490 parsel sayılı taşınmazlarını davalı ...'e, 596 parsel sayılı taşınmazı ile 15 ada 4 parseldeki 7 nolu bağımsız bölümünü davacı ...'ya, 20 ada 3 ve 20 ada 4 parsel sayılı taşınmazlarını ise belirli paylarla davacı ve davalıya temlik ettiği kayden sabittir.Noterde düzenlenen 29.06.1987 tarihli sözleşme, mirastan feragat sözleşmesi niteliği taşımadığı gibi tapuda yapılan temlikten önce düzenlenmesi sebebiyle doğmamış haktan feragat edilemeyeceğinden anılan belgeye itibar edilemeyeceği gibi temlikin gerçek satış olması halinde tenkis hükümlerinin uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.Ne varki; davacının terditli isteklerinden olan ilk isteği muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteği yönünden bir inceleme yapılmadan sonuca gidilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706. , Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtilmelidir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hâl böyle olunca: daha önce dinlenen tanıkların yukarıdaki ilkeler gözetilerek yeniden dinlenilmesi, mirasbırakanın mallarını, mirasçılar arasında paylaştırma amacıyla mı- (paylaştırmada eşitlik yada denklik aranmayacağı da gözetilerek), yoksa mal kaçırma amacıyla mı temlik ettiğinin açıklığa kavuşturulması, davalının alım gücü olup olmadığının araştırılması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılğılı değerlendirme ve eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.