Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3301 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13296 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ÇORLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/04/2012NUMARASI : 2004/53-2012/170Yanlar arasında görülen tenkis ve ecrimisil isteklerine ilişkin asıl dava ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin birleşen davanın yapılan yargılaması sonunda yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar birleşen davanın davacıları tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Asıl dava; tenkis ve ecrimisil, birleşen dava ise kaynağını Borçlar Yasasının 18. maddesinden (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19. maddesi) alan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, hüküm birleşen davanın davacıları tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeye konu 2318 ve 2420 parsel sayılı taşınmazların bulunduğu çalışma alanında 15.8.1973 tarihinde başlayan kadastro tespit çalışmalarının, 25.6.1974 tarihinde kesinleştiği, anılan iki parça taşınmazın, muris adına kayıtlı olup 1965 tarihli harici satış senedi ile oğlu A. U.'a sattığı yönündeki imzası ile teyit ettiği beyanı ve muvafakati üzerine davalı adına sicil kaydının oluştuğu, öte yandan murisin 157 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını, 4.5.1977 tarihli, bağımsız maliki olduğu 2116 parsel sayılı taşınmazını ise 14.4.1978 tarihli satış akdi ile oğlu olan davalıya temlik ettiği, murisin 22.4.1999 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi S. ve çocukları A., K., H., N., kendisinden önce ölen kızı S.'tan olma torunu S., kızı H.'den olma torunları Z.ve Y., oğlu A.'yi bıraktığı, asıl davanın davacısının kızı K.Karalar, birleşen davanın davacılarının ise kızları A. K., H. D., S.D., davalının ise murisin oğlu A. U. olduğu, davalının yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları olan eşi Z., çocukları T. ve T. U.'ın davaya dahil edildiği, murisin eşi S.'nin de yargılama sırasında 16.2.2007 tarihinde öldüğü, eldeki davanın ise 04.4.2000 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Birleşen (Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/391 esas sayılı dava dosyası) davanın davacılarının; murisin 4 parça taşınmazına ilşikin gerçekleştirilen temliklerin mal kaçırma amacıyla muvazaalı olduğu ileri sürerek, eldeki davayı açtıkları, davanın ise çekişmeli taşınmazları kendi birikimleri ile satın aldığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu, murisin mal kaçırma amacının olmadığını belirterek davanın reddini savunduğu görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki; miras bırakanın tapuda adına kayıtlı olan, davaya konu 2420 ve 2318 parsel sayılı taşınmazlar bakımından, kadastro tespit çalışmaları sırasında tespit tutanağını imzalamak suertiyle 1965 tarihli harici satışa muvafaket ettiği anılan bu işlemin yapılan temlike geçerlilik sağladığı, böylesi işlemler bakımından 01.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının uygulanamayacağı, koşulların gerçekleşmesi halinde 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 560 ilâ 571. maddeleri arasında öngörülen tenkis davasına konu teşkil edeceği kuşkusuzdur.Ne var ki; birleşen davanın davacılarının açtığı tapu iptal ve tescil davasında tenkis isteği de bulunduğu halde bu taşınmazlar için tenkis yönünden bir araştırma ve inceleme yapılmış değildir.Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Çekişme konusu 157 ve 2116 parsel sayılı taşınmazlara gelince; murisin 157 parseldeki 1/3 payını, 2116 parselin tamamını davalı oğluna tapuda satış gibi göstermek suretiyle temlik ettiği kayden sabittir. Dosya kapsamı ile temlik dışı olup murisin bir kısmında tam, bir kısmında da paydaşı olduğu 16 parça taşınmazdan 2813 parseli K.'ya, 1555 parseli A.'a, 1455 parseli N.'a, 2071, 1731 ve 1692 parseli H.'ye 955 ve 1155 parseli H.'ye, 1163 ve 1058 parsel sayılı taşınmazı murisin ölümünden sonra vasiyetnamenin açılması üzerine mirasçılardan N. ve A.U. tarafından Çorlu Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde vasiyetnamenin iptali, olmadığı takdirde tenkisi isteği ile dava açıldığı anılan davanın yargılaması sonunda vasiyetnamenin iptali, olmadığı takdirde tenkisi isteği ile dava açıldığı, anılan davanın yargılaması sonunda vasiyetnamenin iptali isteğinin reddi ile tenkisine ilişkin olarak verilen kararın temyiz edilmeden 11.10.2010 tarihinde kesinleştiği dosya kapsamı ile sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Oysa ki; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, davaya konu 157 ve 2116 parsel sayılı taşınmazlar bakımından yukarıda değinilen ilke ve olgulara göre inceleme ve araştırma yapılarak miras bırakanın gerçek iradesinin tespit edilmesi, 2420 ve 2318 parsel sayılı taşınmazlar bakımından da tenkis isteği yönünden hükme elverişli inceleme ve araştırma yapılması, hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere eksik araştırmaya dayalı olarak sonuca gidilmiş olması doğru değildir.Birleşen davanın davacılarının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.