MAHKEMESİ : ANKARA 20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/06/2012NUMARASI : 2010/448-2012/307Yanlar arasında görülen bedelin tazmini davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu,açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bedelin tazmini isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak mirasbırakanları N. B..'nın 09/04/1991 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak taraflar ile dava dışı S..'yi bıraktığı, murisin kayden maliki olduğu 39 ada, 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazlarını 03/09/1986 tarihli satış akdi ile oğlu olan davalıya temlik ettiği, onun da 12/03/1992 tarihli satış akdi ile taşınmazları dava dışı 3. kişilere devrettiği anlaşılmaktadır.Davacı, yapılan temlikin terekeden mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan, gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak, resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.O halde, yukarıda açıklanan hususların her türlü delille kanıtlanabileceği, 4721 sayılı Medeni Yasanın 6. maddesindeki düzenleme gereğince herkesin iddiasını kanıtlamak zorunda olduğu, eldeki davada ileri sürülen istek bakımından da, öncelikle davalı Kemal Balkaner'e yapılan temlikin muvazaalı olduğunun kanıtlanması halinde bedele hükmedilebileceği tartışmasızdır. Oysa ki somut olayda; davacı taraf iddiasını kanıtlar nitelikte delil bildirmiş değildir. Her ne kadar mahkemece “aynı tarihli akitle iki taşınmazın birlikte temlik edilmiş olması” muvazaa olgusunun kanıtı olarak kabul edilmiş ise de bu gerekçenin tek başına temliki işlemin muvazaalı olduğu sonucuna götürdüğünü söyleyebilme olanağı yoktur. Öte yandan saptanan gerçek bedel akitte gösterilen bedelden çok fazla ise de; salt bedeller arasındaki aşırı oransızlığın tek başına muvazaanın delili olmayacağı, mirasbırakanın davalı oğlunu tercih etmesini gerektirir somut bir belge ve bilgi sunulamadığı görülmektedir. Açıklanan bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın satış akdiyle yaptığı temlikin gerçek iradesini yansıttığı, dava konusu taşınmazların davalıya temlikinin muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca;davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması isabetli değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.