MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ, ECRİMİSİLTaraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.11.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi, tahliye ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Davacı, kayden paydaşı olduğu 1263 ada 21 parsel sayılı taşınmazı satış vaadi sözleşmesi ile aldığını ve mahkeme kararına istinaden adına tescil edildiğini, buna rağmen sözkonusu taşınmazı davalının işgal edip kullanması sebebi ile taşınmazdan yıllardır yararlanamadığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesine, tahliyeye, beş yıl için şimdilik 35.000.-TL ecrimisilin Ağustos 2005 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline, ayrıca dava sonuna kadar aylık 750.-TL üzerinden işgal tazminatının devamına karar verilmesini istemiştir. Davalı, çekişmeye konu taşınmazın arsa sahiplerine isabet eden dairelerden biri olduğunu, noterde düzenlenen 14.10.1994 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını, 17.07.1996 tarihinde de tapusunu alıp o tarihten beri kullandığını, davacının ise yükleniciden yer aldığını, aynı konuda daha önceden açılan davanın takipsiz bırakılması sebebi ile işlemden kaldırıldığını, mükerrer dava açıldığından davanın reddi gerektiğini, davacının dayandığı mahkeme kararının tarafı olmadığı için aleyhine sonuç doğuramayacağını, haksız işgalci olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, kaçak olarak yapılan dava konusu taşınmazda tarafların paydaş oldukları, çekişmeye konu dairenin her iki tarafça kendisine ait olduğunun iddia edildiği, toplanan delillerden anılan bölümün kime ait olduğunun belirlenemediği, ancak taşınmazın kaçak yapı olması sebebi ile hukukça korunacak ekonomik bir değerinin olmadığı, hukuki açıdan binanın yok hükmünde olduğu, paydaşların birbirini engellemedikleri müddetçe elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açmalarının sözkonusu olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; hangi yargılama usulü uygulanırsa uygulansın tarafların yargılamada sözlü olarak görüş ve değerlendirmelerini ifade etmeleri özel bir önem taşımaktadır. Yazılı Yargılama usulünde de tarafların hükümden önce son kez mahkeme huzurunda sözlü değerlendirme yapıp, açıklamada bulunmaları, doğru bir karar verilmesi bakımından önemlidir. Bu ilkeler, 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 376 ve 377. maddesi ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 184. ve 186. maddelerinde yapılan düzenlemelerle hüküm altına alınmıştır. HMK'nin 184/2. maddesinde açıkça; mahkemenin tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini, taraflara tefhim edeceği, yine aynı Kanunun 186. maddesi hükmü ile de; mahkemenin tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet edeceği, taraflara çıkartılacak davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkeme de hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususunu bildireceği, mahkemenin sözlü yargılamada tarafların son sözlerini sorarak hükmünü vereceği düzenlenmiş olup, anılan düzenlemeler emredici niteliktedir. Somut olaya gelince, sözkonusu ilkeler dikkate alınmadan, yargılama sonunda tahkikatın bittiği tefhim edilmeden ve sözlü yargılama aşamasını uygulayıp taraflara son sözleri sorulmadan sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de; Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; arsa vasıflı 1263 ada 21 parsel sayılı taşınmazın, 1/30 payının davacı, 7/240 payının davalı, bakiye payların ise dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğu, mahallinde yapılan uygulama neticesinde düzenlenen bilirkişi raporları içeriğine göre, taşınmaz üzerinde iki adet bina bulunduğu, taraflar arasında çekişmeye konu yapılan dairenin ... normal katta bulunan daire olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237., (mülga Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.), Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O hâlde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Öte yandan; çekişme konusu taşınmaz üzerindeki yapının projesiz ve ruhsatsız olmasının, idari yönden de yıkım kararı bulunmasının idareyi ilgilendiren bir durum olup, mevcut hali ile yapının ekonomik değer taşıması sebebi ile elatma ve ecrimisile konu olabileceği tartışmasızdır. Hâl böyle olunca, öncelikle tarafların dayandıkları ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (kapatılan ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin) 2002/342 Esas sayılı dosyası ile yine aynı Mahkeme'nin 2010/123 Esas, 2011/707 Karar ve 2010/124 Esas, 2011/708 Karar sayılı dava dosyaları ile, ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1993/380 Esas sayılı dava dosyasının evrak arasına alınması, ondan sonra mahallinde konusunda uzman bilirkişilerle birlikte yeniden keşif yapılarak, anılan dava dosyaları ile bu dosyalardan düzenlenen bilirkişi raporları ve tarafların dayandıkları mahkeme kararları da değerlendirilerek, yukarıda değinilen ilke ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması ve bilirkişilerden rapor alınması, anılan dava dosyalarında verilen kararlar ve düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi raporları da gözetilerek, davacının payına karşılık çekişmeye konu bölümün davacıya özgülenip özgülenmediği, davacının payına karşılık taşınmazda başka bir yeri kullanıp kullanmadığı hususlarının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, toplanacak delillerin toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 17.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.