MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TAZMİNATTaraflar arasında görülen tapu iptali-tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.12.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile diğer temyiz edenler vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile tazminat isteklerine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakanları ...'nın bankada bulunan parasının çekilmesi, adına kayıtlı taşınmazların intikalinin yapılması, doğrudan destek geliri ve mazot paralarının alınabilmesi için mirasçıların dava dışı kardeşleri ...'e vekâlet verdiklerini, ancak sonradan tapu müdürlüğünde yaptıkları araştırmada 08.01.2004 tarihli resmi senette vekil ... ve davalı asil ...'nün murise ait dava konusu 213, 242, 249, 264, 266, 329, 331, 404, 408, 411, 515, 570, 645, 650 ve 724 parsel sayılı taşınmazlar ile dava dışı 725 parsel sayılı taşınmazın mirasçılara intikalini sağlandıktan sonra dava konusu 213, 264, 266, 329, 331, 404,570 ve 650 sayılı parsellerin davalı ...'a, 242, 249, 408, 411, 515, 645 ve 724 sayılı parsellerin davalı ...'ye ve 725 sayılı parselin ise adı geçenler dışındaki mirasçılara eşit pay ile devredilerek sözde paylaştırma yapıldığını öğrendiklerini, bilahare davalı ...'nün 242 ve 249 parsel sayılı taşınmazları 12.09.2009 tarihinde dava dışı ...'ye, 408 ve 411 parsel sayılı taşınmazları 19.03.2010 tarihinde davalı kardeşi ...'a ve 515 ile 645 sayılı parselleri ise dava dışı kardeşi vekil ...'in oğlu davalı ...'ya satış suretiyle temlik ettiğini, vekil ...'in vekâlet görevini kötüye kullandığını, dava konusu devirlerin hileli ve muvazaalı olduğunu, davalıların da vekile ile el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini, kendilerine bir bedel ödenmediğini ileri sürerek davalılar adına kayıtlı taşınmazlar bakımından miras payları oranında iptal ve tescile, dava dışı ...'ye devredilen taşınmazlar yönünden ise tazminata karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, öncelikle eldeki davada zamanaşımı süresinin geçmiş olduğunu, miras taksim sözleşmesinin iptali nedenlerinin olmadığını, davacıların anılan vekâletnameleri muristen kalan taşınmazların taksimi için verdiklerini, eldeki davanın ancak vekile yöneltilebileceğini, davalı ...'nün 2010 yılında diğer davalılara ve dava dışı ...'ye yapyığı temliklerin de muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, taraflar arasında yapılan taksim sözleşmesinin geçerli olduğu, davacıların vekâlet verdikleri sırada dava konusu taşınmazlardan kendilerine hisse verilmeyeceğini bildiklerini ve bu nedenle eldeki davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeninin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...'nın 20.11.2003 tarihinde ölüdüğü, geriye davacı kızları ... ve ..., davalı çocukları ..., ... ile dava dışı çocukları ve torunlarının mirasçı olarak kaldığı, davacı ...'nin 09.12.2003 tarihli ve ... yevmiye sayılı vekâletname ile davacı ...'in ise 10.12.2003 tarihli ve ... yevmiye sayılı vekâletname ile ... İlçesinde murislerinden kalan taşınmazların intikalinin sağlanması, taksim ve satışının yapılması, kendilerine intikal eden veya edecek doğrudan gelir desteklemeleri ile motorin yardım paraları ile murisin bankadaki paralarını takip ve tahsil etmek gibi hususlarda kendilerini temsil etmek üzere davalı ... ve dava dışı mirasçılarla birlikte dava dışı kardeşleri ...'i vekil tayin ettikleri, davalı ... ve vekil ...'in muris ... adına kayıtlı olan dava konusu 213, 242, 249, 264, 266, 329, 331, 404, 408, 411, 515, 570, 645, 650, 724 ve 725 sayılı parsellerin 08.01.2004 tarihli ve 109 yevmiye sayılı resmi senet ile mirasçılar adına intikalini sağladıktan sonra aynı remi senet ile “bedel ve miktar farkı gözetmeden yapmış oldukları rızai taksime” göre 213, 264, 266, 329, 331, 404, 570 ve 650 sayılı parsellerin davalı ...; 242, 249, 408, 411, 515, 645 ve 724 sayılı parsellerin davalı ... ve dava dışı 725 parsel sayılı taşınmazın ise aralarında davacılar ... ve ...'in de bulunduğu diğer mirasçılar adına tescilinin sağlandığı, bilahare davalı ...'nün 242 ve 249 parsel sayılı taşınmazları 12.09.2009 tarihinde dava dışı ...'ye, 408 ve 411 sayılı parselleri 19.03.2010 davalı ...'a, 515 ve 645 sayılı parselleri ise diğer davalı ...'ya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, davanın vekâlet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı olduğunun belirlenerek sonuca gidilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur, davalı tarafın davanın niteliğine ilişkin katılma yolu ile temyiz talebi yerine değildir. Reddine.Davacı tarafın temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1. maddesi). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca bir araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen olgular uyarınca araştırma ve incelemenin yapılması, davalılara ve diğer mirasçılara bırakılan yerlerin temlik ve dava tarihi itibari ile değerlerinin saptanması, dinlenen tanıklara olaylara dayalı somut bilgilerin sorulması, delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.,Davacı tarafın temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacılar vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz edenlerden alınmasına, 17.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.