Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3234 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 9302 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : BATMAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/04/2012NUMARASI : 2008/379-2012/337Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 05.03.2013 Salı günü saat 09.35'te daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde Tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan İ.. K.’ün çekişme konusu 2465 parsel sayılı taşınmazdaki bir kısım paylarını 20.08.2004 tarihli akitle birlikte yaşadığı ve sonradan evlendiği davalı H. ile oğulları diğer davalılara vekili A. B. aracılığıyla satış suretiyle temlik ettiği, ardından 26.08.2004 tarihli akitle dava konusu taşınmazda kat irtifakı tesis edilerek A blok 5, B blok 5 ve 21 nolu bağımsız bölümlerin davalı H. adına, diğer 5 adet bağımsız bölümlerin birer adet olmak üzere diğer davalılar adına tescil edildiği, yargılama sırasında ise, 8 parça taşınmazın davalılar tarafından dava dışı üçüncü kişilere satış suretiyle devredilerek elden çıkarıldığı anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, yargılama sırasında taşınmazların el değiştirmesi üzerine 1086 sayılı HUMK.nun 186. (6100 sayılı HMK.nun 125.) maddesi gereğince talebini bedele dönüştürmüştür.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunu'nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 237.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; davacının miras bırakının kızı, davalıların ise murisin oğulları ve gayri resmi birlikte yaşadığı kişi olduğu, miras bırakan İ..’ın varlıklı ve zengin bir kişi olup satış ihtiyacının bulunmadığı, davalılardan Hanım’ın ev hanımı olup alım gücünün bulunmadığı, keza diğer davalıların da alım güçlerinin bulunduğunun sabit olmadığı, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine miras bırakan İ..’ın dava konusu taşınmaz paylarını ( kat irtifakı tesisi ile bağımsız bölümleri) temlikteki gerçek iradesinin mal kaçırmak olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca; davanın bedel isteği yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.3.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.