Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 3222 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2281 - Esas Yıl 2016
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : ALACAKTaraflar arasında görülen alacak davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesine dayalı alacak isteğine ilişkindir. Davacı ... İdaresi; ... Vakfından olan 4395 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 18/725 payının ... kızı ... adına kayıtlı olduğunu, adı geçene Defterdarın kayyım tayin edildiğini, anılan payın 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi hükmü uyarınca mahlulen vakfına dönmesi gerektiğini, ne var ki ortaklığın giderilmesi davası sonucunda taşınmazın satıldığını ileri sürüp paya karşılık gelen satış bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı kayyım; davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 4395 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 18/725 payının 09.10.2000 tarihinde imar uygulaması ile “... kızı ...” adına tescil edildiği, taşınmazın öncesini oluşturan 414 ada 40 parselin kadastro tespit tutanağında vakıf şerhinin bulunduğu, taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası sonucunda dava dışı kişiye satıldığı anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, vakıf mevzuatı gereğince mahlul kararları idari nitelikte olup, aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli kararlardır. Ancak, yine idari nitelikte bulunan vaziyet kararlarından ayrı olarak mahlul kararlarına yönelik itirazlar ve itirazlardan kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri adli yargıdır. Öte yandan, icareteynli bir taşınmazın asıl maliki mutasarrıfı değil, vakıf tüzel kişiliğidir. Mutasarrıf adına oluşturulan kayıt mülkiyete değil, tasarrufa delalet eder. Mahluliyet sonucu taşınmaz aslına yani vakfına rücu eder. Tescil kararı yenilik doğurucu değil, açıklayıcı nitelik taşır. Diğer taraftan, mutasarrıf iken mirasçı bırakmadan ölen ya da yitik, kaçak olan kişilerin malları Türk Medeni Kanununun 501.maddesi uyarınca ...ye kalmakta ise de, yasa koyucu vakıf mallarının tasfiyesi amacıyla 2762 Sayılı Yasanın 2888 SayılıYasa ile değişik 27-28-29. maddeleriyle düzenlemeler yapmış ve 29.maddesiyle “mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlardaki maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar (22.09.1983) ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla ...ye intikal edip de bu husus yine aynı tarihe kadar ... adına tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak, işlenmemiş olan taşınmazlar mahlulen vakfına rücu eder” hükmünü getirmiştir. Oysa, 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Vakıflar Kanununun 17.maddesi ile de “tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir” demek suretiyle taşınmazların ...ye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Somut olaya gelince; mahkemece hüküm vermeye yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleme imkanı yoktur. Hâl böyle olunca; “... kızı ...” adına pay tesciline dayanak imar öncesi tüm kayıtların getirtilmesi, tarafların gösterdiği delillerin eksiksiz toplanması ve yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılarak 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin açıklığa kavuşturulması ve taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası sonucunda satıldığı da gözetilerek bedel isteği yönünden varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.