MAHKEMESİ : GÖLBAŞI(ANKARA) 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/05/2013NUMARASI : 2011/615-2013/518Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.03.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı S.. B.., davacı F.. B.. ve vekili Avukat U.. N.. ile temyiz edilen davalı O.. Ö.. vekili Avukat E.. K.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı H.. Ö.., davalı M.. Ö.. gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar; mirasbırakan (babaları) A..Ö..'dan kalan taşınmazlardaki paylarının intikal ve satış işlemlerinin yapılabilmesi için davalı O.. Ö.. ile dava dışı H.. Ö.. vekil tayin ettiklerini, vekilin görevini kötüye kullanacağı duyumunu aldıktan sonra vekâletten azletmelerine karşın azilden sonra taşınmazlardaki paylarının hileli satışlarla davalılar adına tescil edildiğini ileri sürerek; 37, 47, 48, 53, 71, 444, 254, 288, 289, 299, 301, 422, 249, 277 ve 292 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının miras payları oranında iptali ile adlarına tescili isteğinde bulunmuşlardır. Davalılar Hayri ve Osman, iddianın doğru olmadığını, azilden sonra yapılan bir temlik bulunmadığını, ortak muristen intikal eden bütün taşınmazların kardeşler arasında taksim edildiğini, payları karşılığında davacılara para ödendiğini, ancak yazılı bir belge alınmadığını, aradan oniki yıl geçtikten sonra dava açılmasının iyiniyetli olmadığını, zamanaşımının da dolduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlar, davalı Mustafa ise davaya cevap vermemiştir.Mahkemece, tapudaki işlemlerin dava dışı vekil H.. Ö.. tarafından intikal ve pay temliki şeklinde yapıldığı, adı geçen aleyhine açılmış bir dava bulunmadığı, dava konusu 301 parsel sayılı taşınmazın ise Hazine'den satın alındığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, tarafların ortak murisi A.. Ö..'ın 24.05.1977 tarihinde öldüğü, geride davanın tarafları ile dava dışı çok sayıda mirasçısının kaldığı, davacılardan Sevim, Fatma ve Fatoş'un diğer bir çok mirasçı ile birlikte Ankara 2. Noterliği’nin 15.05.2000 tarihli ve 17186 yevmiye numaralı vekâletnamesi ile murislerinden kalan tüm taşınmazların intikal işlemlerini yapmak ve miras paylarını dilediği bedel ve koşullarla eşit olarak davalılar H.. Ö.. ve O.. Ö..'a satmak üzere dava dışı H.. Ö..'ı vekil kıldıkları, vekilin de anılan vekâletname ile işlem yaparak muristen gelen dava konusu 37, 47, 48, 53, 71, 254, 277, 288, 289, 299 ve 444 parsellerdeki davacılara ait miras paylarını başka bir çok mirasçının payları ile birlikte davalılar Hayri ve Osman'a 30.11.2000 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, 422 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını ise aynı tarihte davalı Hayri'ye satarak devrettiği, davacı F.. Ö..'ın ise murisin gelini olup temlik tarihlerinde eşi İ.. Ö..'ın sağ olduğu ve çekişme konusu 277 parsel dışındaki taşınmazlardaki paylarının Rotterdam Başkonsolosluğu'nun 07.08.2001 tarihli ve 8256 sayılı vekâletnamesi uyarınca işlem yapan vekil H.. Ö.. tarafından davalılara temlik edildiği, öte yandan dava konusu 301 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına kayıtlı iken davalı Osman'ın satın alarak malik olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki, 301 parsel sayılı taşınmazın davacılar ve muris ile bir ilgisinin bulunmadığı, davalı Osman tarafından Hazine'den satın alındığı saptanmak suretiyle bu taşınmaz bakımından davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davacıların öteki temyiz itirazlarına gelince;Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davanın; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığı kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanunu’nda (BK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. ( 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 506/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, yukarıdaki ilke ve esaslar uyarınca hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.Öte yandan, tapu iptali ve tescil davaları kural olarak kayıt maliki aleyhine açılır. Vekâlet görevini kötüye kullandığı ileri sürülen vekilden tazminat talep edilmediği sürece, -yine kural olarak- vekilin davada yer alma zorunluluğu bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca; gerekli araştırma ve incelemenin eksiksiz yapılması, davacı F.. Ö..'ın murisi (eşi) İ..Ö..'ın paylarının temlikinde kullanılan Rotterdam Başkonsolosluğu'nun 07.08.2001 tarihli ve 8256 sayılı vekâletnamesi ile dava konusu 47 ve 71 parsel sayılı taşınmazlara ait tapu kayıtlarının getirtilmesi, bu taşınmazların da davalılar adına kayıtlı olup olmadıklarının denetlenmesi, 249 ve 292 parsellerin devrine ilişkin resmi akitlerin getirtilerek temliklerin ne şekilde yapıldığının tespit edilmesi ve ondan sonra toplanan tüm delilerin yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, davalı O.. Ö..'ın 19.04.2012 tarihli celsedeki beyanı ile birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ve yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 03.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.