Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3217 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 15039 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/07/2011NUMARASI : 2009/397-2011/273Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil talebinin reddine, bedel isteminin ise davalı F. yönünden kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde bedel istemine ilişkindir.Mahkemece, tapu iptal ve tescil talebinin reddine, bedel isteminin ise davalı F. yönünden kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 12 parselde yer alan A blok 2 numaralı bağımsız bölümün davacı tarafından Beyoğlu .... Noterliğinde düzenlenen 28.07.2008 tarihli vekaletnameye istinaden davalı F.. tarafından 24.10.2008 tarihinde 9.000.00-TL bedelle diğer davalı İ..'e temlik edildiği, aynı gün taşınmaz üzerine İşbankası lehine ipotek tesis edildiği; dosyaya ibraz edilen ve davalı F.. tarafından imzalanan tarihsiz "tutanaktır" başlıklı belgede "2 numaralı daireyi 70.000.00-TL bedelle İ. U..'a sattım bedelini peşin olarak nakten aldım" ibaresinin yazılı olduğu anlaşılmıştır.Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Ancak, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Diğer taraftan, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, mahkemece çekişmeli taşınmazın intikaline ilişkin evrak ve bilgiler toplanmış keşif yapılmış ve bilirkişiden rapor alınarak sonuca gidilmiştir. Ne var ki, davacı delil listesinde tanık ve yemin deliline dayandığı halde bu delilleri kullanmasına imkan sağlanmamış ve davalı İsmet'in iyiniyetli olup olmadığı hususunda hüküm kurmaya yeterli bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda bir araştırma yapılması, eksiklikler giderilerek ilgili delillerin toplanması, ondan sonra tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken eksik tahkikat ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı tarafın bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü, (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.