MAHKEMESİ: MERSİN 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 09/05/2011NUMARASI: 2008/415-2011/253Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden malik olduğu 204 parsel sayılı taşınmazdaki 19476/35976 payını, imar durumu veya mevzii imar planı yaptırıldığında üzerinde çocuklarına ait üç adet ev bulunan 2976m2lik kısmı ifraz edip, vermek şartıyla davalıya 09.10.1995 tarihinde satış suretiyle temlik ettiğini ve buna ilişkin davalıyla aynı gün protokol düzenlediklerini, ancak davalının protokolde öngörülen taahhüdünü yerine getirmediğini ileri sürerek; tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak isteklerinde bulunmuştur.Davalı, şartlı satış iddiasının doğru olmadığını, davacının dayandığı protokolün aslı iptal edilmiş fotokopi niteliğinde belge olduğunu, aynı gün düzenlenen satış sözleşmesi başlıklı belgeyle satışın şarta bağlanmadığını, taşınmaz içerisindeki kuyu ve buna ait aparların satış kapsamında kaldığının açıklandığını belirterek; davanın reddini savunmuştur.Davanın reddine dair önceden verilen kararın Dairece”…tarafların kabulünde olan 09.10.1995 tarihli ve “protokol (sözleşme)” belge irdelenmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi…” gereğine değinilerek bozulması üzerine mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda, dava konusu yerin ifrazının mümkün olmadığı, ayrıca 3194 Sayılı Yasanın 18/son maddesine aykırı olarak parselin bütünü üzerinden davacının paydaş kılınamayacağı, bu nedenle tescil talebinin reddi gerektiği; davacının tazminat isteğininin ise elatmanın önlenmesi ve yıkım istemli dava açıldığında ileri sürebileceğinden, bu talebin de yerinde görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa alacak isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamından sonra yeniden yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, bozma kararında değinildiği üzere davacının inançlı işlemin belgesi olarak dayandığı 09.10.1995 tarihli Protokol (Sözleşme) gereğince; davacının çocuklarına ait evlerin bulunduğu 2976 m2lik bölümün ifrazının mümkün olup olmadığına ilişkin Belediyenin 23.02.2009 tarihli yazı cevabında “ifrazının mümkün olmadığı”, davacı vekiline yönelik 13.05.2009 tarihli yazısında ise “resmi imar durumu doğrultusunda ve 204 nolu parsel maliklerinin müracaatı üzerine 3194 Sayılı Yasanın 15 ve 16. maddelerine göre yola ve belediye hizmet alanına isabet eden kısımların kamuya terki yapıldıktan sonra geriye kalan ve konut alanına isabet eden kısımlara ifrazında herhangi bir sakınca bulunmadığı” bildirilmiş olup, anılan belediye yazıları arasındaki çelişkinin giderilerek taşınmazın 2976 m2lik bölümünün ifrazının mümkün olup olmadığı ve hangi koşullarda mümkün olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması gerektiği açıktır.Öte yandan; gelecek cevaba göre ifrazının mümkün olmadığı anlaşıldığında, taşınmazın niteliğinin önem taşıyacağı da tartışmasızdır. Eğer çekişmeli taşınmaz 17.04.1998 tarih 3/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca arsa niteliğindeyse, bu durum karşısında ifraz edilmesi gereken bölümün taşınmazın yüzölçümünün oranlanması suretiyle elde edilecek pay nispetinde davanın kabul edilmesi, yok eğer arsa niteliğinde olmadığının anlaşılması halinde davacının ayın isteği yanında terditli olarak bedel isteğinde bulunduğu gözetilerek mahkemece uyuşmazlığın çözümlenmesi, diğer bir deyişle davacının tazminata hak kazanıp kazanamayacağının belirlenmesi gerekirken, bu talebin adeta ileride açılması muhtemel bir elatmanın önlenmesi davası koşuluna bağlanması, Anayasanın, mahkemelere yüklediği yargılama yapma ve bunun sonucunda karar oluşturma göreviyle bağdaşmadığı gibi, somut olaydaki iddianın kanıtlanması, diğer bir ifadeyle gerçekten çekişmeli bölümün taraflar arasındaki ilişkiye dayalı olarak ifrazıyla tescilinin kararlaştırıldığı kabul edildiğine göre, hukuken anılan hususun gerçekleşmesinin olanaksız olduğunun anlaşılması halinde bu ilişkiden kaynaklanan tazminatın hüküm altına alınması gerekeceği kuşkusuzdur.O halde, davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.