MAHKEMESİ : ÇORUM 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/05/2013NUMARASI : 2011/195-2013/166Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Mehmet Dağlı 'nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Asıl ve birleşen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan tüm delillerden; mirasbırakan C.. P..'un 14.05.2008 tarihinde N.. P..'un ise 16.07.2010 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak çocukları Doğan ve Şahin ile kendilerinden önce ölen çocukları Nurden'den olma torunları Selim, Dilek ve Hacer'in kaldığı, mirasbırakan Cemal'in kayden malik olduğu 222 parsel sayılı taşınmazı, 31.05.1999 tarihinde Doğan'dan olma torunu Cemal'in eşi Y.. P..'a; 471 ve 472 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını 16.06.2000 tarihinde ölünceye kadar bakma akti ile Şahin'den olma torunu Serdal'a, mirasbırakanlar Cemal ve Naile'nin 22.11.2002 tarihinde 15 parsel sayılı taşınmazdaki ½'şer paylarını Doğan'dan olma torunları Cemil'e satış suretiyle temlik ettikleri, dava dışı 24 parsel 14 nolu bağımsız bölümü ise mirasbırakan Cemal'in davacıların annesi Nurden Özeker'e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, çekişme konusu taşınmazların davalılara temliklerinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davaları açmış, davalılar temliklerin muvazaalı olmadığı savunmasında bulunmuşlar, mahkemece murisin yaptığı temliklerin muvazaalı olmadığı, paylaştırma amacıyla yapıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 213. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 237. maddesi) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; mirasbırakanlar tarafından henüz mirasçı olmayan davalı torunları ve torunun eski eşi Y.. P.. ile davacıların anneleri Nurden Özeker'e taşınmazlar temlik edilmiş buna karşın dava dışı eşi çocukları Doğan ve Şahin'e herhangi bir taşınmaz temlik edilmediğinden mirasbırakanların yaptığı hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde paylaştırmadan sözedilemeyecektir. Hal böyle olunca; tarafların bildirdiği ve toplanan deliller değerlendirilerek yukarıda değinilen ilkeler uyarınca varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacılar vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.