MAHKEMESİ: MARMARİS 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 13/11/2009NUMARASI: 2008/463-2009/454Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı Hazine, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 132 ada 8 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile terkini ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalı, idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin iptali için idare mahkemesinde dava açtıklarını, dava sonucunun beklenmesi gerektiğini, çekişmeli taşınmazın idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin dışında kaldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12.maddesine eklenen 3.fıkra 2 ve 3.cümle ve geçici 10.maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin Hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 132 ada 8 parsel sayılı taşınmazın kadastroca senetsizden 07/05/1991 tarihinde davalı adına tespit gördüğü ve tespit tutanağının 27/04/1992 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 18/07/2003 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, davalı adına tescilin dayanağı olan tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir Ancak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Hal böyle olunca; somut olayda, 3621 Sayılı Yasanın 5 ve 9.maddeleri hükmü gereğince belirlenen idari kıyı kenar çizgisinin iptali konusunda idare mahkemesinde açılan dava reddedilip, kesinleştiğine ve bağlayıcı nitelik taşıyacağı gözetilerek mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan krokili raporda çekişmeli taşınmazın 28.13 m2'lik kısmının kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı belirlenmiş olup, dava tarihinde davacı Hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken aksine yazılı düşüncelerle hüküm kurulması isabetsizdir. Davacı Hazinenin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 18.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.