Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 312 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 14562 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : NİĞDE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/06/2013NUMARASI : 2012/256-2013/430Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3475 parsel sayılı taşınmazın 12.12.1965 tarihinde yapılan kadastro çalışmasında muris adına tapuya kayıtlı iken 1963 yılında haricen hibe ettiğinden davalı adına tespit edildiği, diğer altı adet taşınmazın ise 10.6.1985 tarihinde muris tarafından ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik edildiği, murisin 20.1.1989 tarihinde ölümü ile taraflar ile birlikte dava dışı kişilerin mirasçı olarak kaldıkları anlaşılmaktadır. Mahkemece, 3475 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinden önce muris adına tapuya kayıtli iken hibe ile davalı adına tespitinin yapılmış olması nedeniyle 1.4.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yerinin olmadığı gözetilerek bu parsel yönünden davanın reddine karar verilmiş olması bu gerekçe ile sonucu itibariyle doğrudur. Davacıların bu parsele ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.Somut olaya gelince; miras bırakanın sağlığında davalı kızı ve iç güveysi olan damadı ile aynı evde kaldıkları, taşınmazlarının davalı ve damadı tarafından tasarruf edildiği, çekişmeli taşınmazlar dışında dört adet taşınmazda payı bulunduğu ancak terekesinin çok büyük bölümünü çekişmeli taşınmazların oluşturduğu ve terekeye oranlarının makul sayılabilecek ölçüyü aştığı anlaşılmaktadır.Açıklanan olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, taşınmazların diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde davalıya devredildiği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.Hal böyle olunca, 3475 parsel haricindeki diğer altı adet taşınmaz yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmesi doğru değildir.Davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.