MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.03.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacılar ... vd. vekili Avukat, davalı ... gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, 1772 ve 1660 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının davalı ... tarafından vekâlet görevi kötüye kullanılmak suretiyle önce davalı ...'e, ondan da arkadaşı davalı ...'a muvazaalı olarak satış suretiyle temlik edildiğini, satış bedeli ödenmediğini, akraba olan vekil ile davalıların el ve iş birliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar ... ve ..., davayı kabul ettiklerini bildirmişlerdir. Davalı ..., dava, konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldığını, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/343 Esas sayılı dosyasında satışın bedel karşılığı olduğu belirlenerek davanın redle sonuçlandığını, kararın temyiz edilmeden kesinleştiğini, davacıları yönlendiren kişilerin ceza mahkemesinde yargılanıp ceza aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların satış bedellerinin düşük olduğu, davalılar ... ve ...'ın iş ilişkisi nedeniyle birbirlerini yıllardır tanıdıkları, satışın taşınmazları tek elde toplamak için yapıldığı, tapu devir masraflarının karşılanmaması ihtimaline binaen aynı gün ikinci satışın bedel alınmaksızın yapılmasının kötü niyete karine teşkil edeceği, taşınmazların davalı ...'a vekalet görevinin kötüye kullanması suretiyle intikal ettikleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Çekişme konusu 1660 ve 1772 parsel sayılı taşınmazların temlikine konu akit tabloları ile davacıların davalı ...'ye verdikleri vekâletnamenin dosya içinde bulunmadığı, tedavüllü tapu kayıtlarından ise davacıların her iki parseldeki paylarının 13.03.2007 tarihli akitle davalı ...'e, onun da, 18.01.2008 tarihli akitle davalı ...'a satış suretiyle temlik ettikleri, ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 16.09.2009 tarihli, 2008/343 Esas, 2009/361 Karar sayılı kararı ile, dava konusu 1660 ve 1772 parsel sayılı taşınmazların dava dışı paydaşlarının davalılar ... ve ... aleyhine hile ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal sebeplerine dayalı olarak açtıkları tapu iptali ve tescil davası sonucunda, mahkemece, hile iddiasının 1 yıllık hak düşürücü sürede ileri sürülmediği, davalı ...'ın taşınmazları bedeli karşılığı satın aldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davalı ... yönünden kararın temyiz edilmeden kesinleştiği, hükmü davalı ...'in temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince usûle yönelik yapılan bozma sonrasında 2010/262 Esas, 2010/345 sayılı karar ile davanın reddine karar verildiği, kararın aynı Dairece onanarak 21.04.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda, yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hemen belirtmek gerekir ki, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı iddiaların yukarıda açıklandığı şekilde her türlü delille ispatının mümkün olduğunda kuşku bulunmadığı gibi vekâletnamede satış yetkisinin olması vekilin sadakat ve özen borcuna aykırı hareket edebileceği anlamına da gelmez.Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, iddia ve savunma doğrultusunda tüm delillerin toplanması, dava konusu taşınmazların temlikine konu vekâletname, akit tablolarının mercilerinden istenmesi, mahkemenin 2008/343 (bozma sonrası 2010/262) Esas sayılı dava dosyasının eldeki dava dosyası içine alınmak suretiyle incelenip değerlendirilmesi, ayrıca, tanıklar yeniden dinlenilmek suretiyle vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiası ve yukarıdaki ilkeler doğrultusunda beyanlarının alınması, davaya konu satışlar nedeniyle davacıların zararının söz konusu olup olmadığı, başka bir deyişle vekilin sadakat ve özen borcuna riayet edip etmediğinin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi, son kayıt maliki davalı ...'ın ediniminin iyi niyetli olup olmadığının toplanan ve toplanacak deliller ile belirlenerek, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davalı ...'ın bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 15.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.