Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3078 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 3495 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Mahkemece, muvazaa iddiasının yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Hemen belirtmek gerekir ki, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacının inançlı işlem hukuksal nedenine değil hile hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; aldatma (hile), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. maddesinde (881 sayılı Borçlar Kanunu'nun (B.K. 28/l. maddesinde) açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, aldatmanın (hilenin) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Türk Borçlar Kanunu'nun 39. (Borçlar Kanunu'nun 31.) maddesine göre, aldatma (hile) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Somut olaya gelince; mahkemece hile hukuksal nedeni yönünden bir inceleme ve araştırma yapılmamış, uyuşmazlık inançlı işlem olarak kabul edilmek suretiyle sonuca gidilmiştir. Hâl böyle olunca; öncelikle davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, anılan sürede açılmış ise yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda hile bakımından araştırma ve inceleme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.