Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3070 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 1145 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : ÇEMİŞGEZEK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/11/2006NUMARASI : 2005/33-44Taraflar arasında görülen davada;Davacı,ortak miras bırakanın .ve .parsel sayılı taşınmazlarını 7.4.1997 tarihinde ve satış suretiyle davalı kızına temlik ettiğini;ancak işlem sırasında murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığını,ayrıca davalının miras bırakanın yaşlılığından yararlanarak ve onu kandırmak suretiyle işlemi gerçekleştirdiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, miras bırakanın çekişmeli taşınmazları,miras payına mahsuben kendisine temlik ettiğini;kendisinin de noterde diğer mirasa konu taşınmazlardan hak talep etmeyeceğine dair belge düzenlediğini,ehliyetsizlik ve hile iddialarının doğru olmadığını, davacıların işlem anından beri haberdar olup,zamanaşımı sürelerinin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece,iddiaların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... ...raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu ..ve ..parsel sayılı taşınmazların,tarafların miras bırakanı E.... Ş.. tarafından 7.4.1997 tarihli akitle ve satış suretiyle davalıya temlik edildiği görülmektedir.Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre davada ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı anlaşılmaktadır.Ne var ki, ehliyetsizlik konusunda yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Tarafların miras bırakanının ehliyetli olup olmadığı Adli Tıp Raporu ile saptanmamıştır. Bilindiği üzere;davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak miras bırakanın özellikle taşınmazın davalıya devredildiği satış tarihi (7.4.1997) itibariyle ehliyetli olup olmadığının açıkça saptanması ondan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, sair iddiaların şimdilik incelenmesine yer olmadığına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,22.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.