Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3052 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 1466 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ: ACIPAYAM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 08/12/2006NUMARASI: 2004/166-522Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu dava konusu ..parsel sayılı taşınmazının önce davalılardan K..’e satıldığı, K..’inde diğer davalı G....’a temlik ettiğini, kendisinin hukuki ehliyetinin bulunmadığını, vasi tayin edildiğini, K..’e yapılan satışın geçersiz olduğunu, kandırıldığını, satış bedelinin ödenmediğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılardan K...satışın gerçek olduğunu, taşınmazın adına kayıtlı olmadığını, davada sıfatının bulunmadığını savunmuş,diğer davalı G...ise taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyiniyetle aldığını belirterek davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.Mahkemece, davacının akit tarihinde ehliyetli olduğu,taşınmazın davalı Kadir’e satışının bedelsiz ve muvazaalı olduğu, son malik G....’ın iyiniyetli 3. kişi olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile taşınmazın tespit edilen 5.482,40 YTL bedelinin davalı Kadirden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.Karar, davacı ve davalı Kadir vekilleri tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteğinin değerden reddiyle gereği görüşülüp düşünüldü -KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, bedele karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden, davacı R....ın maliki olduğu .. parsel sayılı taşınmazını 25.2.2000 tarihinde ara malik davalı K...’e satış suretiyle temlik ettiği, ondan da aynı sebeple 13.12.2002 tarihinde diğer d...G....’a intikal ettirildiği anlaşılmaktadır.Mahkemece yapılan inceleme araştırma sonucu kısıtlının akit tarihinde ehliyetli olduğunun Adli Tıp Kurumundan alınan raporla saptanmak suretiyle ve ayrıca taşınmazın davalı K...’e intikalinin hile ile gerçekleştirildiğinin kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.Ancak, davalı G..’ın ikinci el konumunda bulunduğu, koşulların gerçekleşmesi halinde Türk Medeni Kanununun 1023 maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı açıktır.Bilindiği üzere, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olaya gelince, dava dışı Tuncer’in davacı Ramazan’ın torunu olduğu, anılan temliklerin Tuncer’in aracılığı ile gerçekleştirildiği, Kadir’in Tuncer’in kayınpederi olduğu, son kayıt maliki Günhan’ın ise Tuncer ile aynı yerde görev yaptıkları dosya kapsamı ile sabittir. Öte yandan, bedeller arasında aşırı fark olduğu yapılan uygulama sonucu düzenlenen bilirkişi raporu kapsamı ile bellidir.O halde, değinilen bu olgular yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde son kayıt maliki Günhan’ın taşınmazı ediniminde iyiniyetli olduğu kabul edilemez.Hal böyle olunca, tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken istek olmadığı halde bedele hükmedilmiş olması doğru değildir.Tarafların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428 maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.