Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3051 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 1940 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : ÇAYCUMA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/06/2006NUMARASI : 2006/80-242Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı bulunduğu dava konusu .. parsel sayılı taşınmazda bulunan evin 2. katındaki odanın kadastrodan önce miras bırakanı babası tarafından kendisine ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile verilmesine rağmen davalı tarafından kullanmasına izin verilmediğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.Davalı, kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının dayandığı senedin kadastrodan önce düzenlendiği, kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... ...raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delilerden, dava konusu parsel sayılı taşınmazda dava dışı kişilerle birlikte tarafların paydaş oldukları anlaşılmaktadır.Davacı taşınmazda bulunan evin ikinci katındaki odanın miras bırakanları tarafından kendisinin kullanımına tahsis edilmesine rağmen davalının kullanımına engel olduğunu belirterek elatmanın önlenmesi isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere,paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Mülkiyetten kaynaklanan elatmanın önlenmesi davaları herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir.Haksız işgal ve elatma sürdürüldüğü sürece her zaman açılabilir.Bu durumda, mahkemece, davanın kadastro öncesi miras bırakan tarafından düzenlenen senede dayalı olarak açıldığının kabulü ile, kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 md. öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazda tarafların paydaş olduğu dikkate alınarak, yukarıda değinilen ilke ve olgular gözetilmek suretiyle, taraf delilerinin toplanarak, inceleme ve araştırmanın tamamlanması ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428 md. gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,22.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.