MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma tebligat gideri yatırılmadığı anlaşıldığından duruşma isteğinin reddine karar verildi. Tetkik Hâkimi ...'in raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, gabin ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı; paydaşı olduğu 1894 parsel sayılı taşınmazdaki payını satması için davalı ...'i vekil olarak yetkilendirdiğini, davalının üzerinde dört daire ve iki dükkandan oluşan üç katlı binanın bulunduğu 740 ada 24 parsel sayılı taşınmazını davalı ...'a değerinin çok altında bir bedelle temlik edildiğini, davalı ...'in seksen yaşında olması, okuma yazma bilmemesi, deneyimsizliği ve tecrübesizliğinden yararlandığını kendisinin ve çocuklarının ikamet etmekte olduğu taşınmazı satmak gibi bir niyetinin olmadığını ivazlar arasında açık bir oransızlık bulunduğunu ileri sürerek vekalet görevinin kötüye kullanılması ve gabin hukuksal sebeplerine dayalı iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı ..., geçerli bir vekaletnameye dayalı olarak, iyiniyetle ve rayiç bedel ödeyerek taşınmazı satın aldığını, diğer davalı vekil ...'i tanımadığını vekilin vekalet görevini kötüye kullanmış olması halinde bu durumun vekil ile vekil eden arasındaki içi ilişkiyi ilgilendireceğini, gabin iddiasının da koşullarının oluşmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, vekâletle yapılan işlemlerde gabin iddiasının dinlenemeyeceği, davalı ...'ın vekil ... ile el ve işbirliği içeresinde hareket ettiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1929 doğumlu davacının maliki olduğu ve halen ikamet ettiği üzerinde dört daire ve iki dükkandan oluşan üç katlı binanın bulunduğu 254,40 m2 yüzölçümlü arsa vasfındaki 740 ada 24 parsel sayılı taşınmazı 07.07.2009 tarih 10344 yevmiye nolu okur yazar olmamasından ötürü iki tanık huzurunda düzenlenen vekaletname ile vekil kıldığı davalı ... aracılığıyla diğer davalı ...'a 27.07.2009 tarihinde toplam 98.000,00 TL bedelle satış yoluyla devrettiği; taşınmazın satış tarihi itibariyle keşfen saptanan değerinin 466.121,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarih, 1990/1-152 esas-1990/236 karar sayılı kararında da aynı husus benimsenmiştir. Maddi vakıaları bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi yapıp en uygun kanun maddesini bulup uygulamak hakime aittir. İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davada gabin ve vekâletnamenin hile ile alındığı iddialarına dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; vekil aracılığıyla gerçekleştirilen temliklerde gabin ve hile iddialarının dinlenilmesi olanaksızdır. Ancak; vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında; davacı tanıkları ..., ... ve ... davacının ikamet ettiği çekişme konusu taşınmazı değil ... yolunda bulunan yaklaşık 35 m² yüzölçümlü taşınmazını satmak istediğini yine adı geçen vekaletnamede tanık sıfatıyla imzası bulunan davacı tanığı ..., noter çalışanlarının davacıya 35 m²'lik yerin satılıyor şeklinde beyanda bulunduklarını belirtmişlerdir. Bu durumda, “Tahütnâme” başlıklı belge içeriği gözetildiğinde, davalı vekil ...'in davacının yaşlılığından, deneyimsizliğinden ve okur yazar olmamasından faydalanarak çekişme konusu 740 ada 24 parsel sayılı taşınmaza ilişkin satış vekaletini bir şekilde hile ile ele geçirdiği, dava konusu taşınmazı vekâleti aldıktan yirmi gün sonra davacının bilgisi ve rızası dışında davalı ...'a satış suretiyle temlik ettiği, satış bedelinin de vekil tarafından davacıya ödenmediği sabittir.Diğer taraftan, davalı ...'ın, çekişme konusu taşınmazı rayiç bedeli karşılığında satın aldığını savunmasına rağmen bu miktarda bir bedeli ödediğine dair yazılı belge sunamadığı, satış sırasında gösterilen değer ile bilirkişi tarafından tespit edilen değer arasında aşırı fark bulunduğu, belirlenen olgular ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, vekilin alıcı ile el ve işbirliği içinde birlikte hareket ettiği ve davacıyı zararlandırma amacıyla satış işlemini gerçekleştirdikleri, vekilin zararlandırmak suretiyle vekâlet görevini kötüye kullandığı sonucuna varılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.