Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 302 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 12367 - Esas Yıl 2008
MAHKEMESİ : ŞİŞLİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/02/2008NUMARASI : 2006/258-2008/30Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanı K..’nin dava konusu 9152 ada11 parselde bulunan taşınmazını satması için davalı oğlu E.U.’ı vekil tayin etiğini, vekilin taşınmazı diğer davalı nişanlısı E.’e mirastan mal kaçırmak için muvazaalı olarak sattığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, miras bırakanın davacı eşine verdiği vekaletname ile bankada bulunan paralarını devrettiğini, kendisine verilen vekaletle de taşınmazı satma yetkisi verdiğini, murisin amacının paylaştırma olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, miras bırakanın amacının mirasını mirasçıları arasında taksim olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi .. raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden; miras bırakan K.’ye ait dava konusu 9152 ada 11 parsel sayılı taşınmazın 7/28 payının vekili olan davalı oğlu tarafından vekilin nişanlısı olan diğer davalı E.e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Miras bırakanın kocası olan davacı anılan temlikin terekeden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Sözkonusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince: mahkemece miras bırakanın gerçek amacının mal varlığını mirasçıları arasında taksim etmek olduğu, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla hareket etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, murisin tüm mirasçılarını kapsar bir biçimde hak dengesini gözeten bir paylaştırma yaptığı kayden kanıtlanmış değildir. Ayrıca taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında fark olduğu gibi bedelin ödendiği de ispat edilememiştir. Son kayıt malikinin de vekilin nişanlısı olduğu gözetildiğinde muvazaa olgusunu bilen yada bilmesi gereken konumunda olduğu açıktır.Bu durumda yukarıda değinilen ilkeler, dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan tarafından yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.1.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.