MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar ve davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Asıl dava vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ve birleştirilen dava ketmi verese hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.Asıl davada davacı ..., muris ...' un 07/02/2007 tarihinde öldüğünü, davalı ...' a 105 ve 282 parsel sayılı taşınmazların intikal işlemleri ve üvey kardeşi ...' ya 144 parsel sayılı taşınmazın temliki için vekâletname verildiğini, davalının vekâletnameyi kullanarak, intikali yaptırıp, kendisine intikal eden payı bir gün sonra kızı olan diğer davalıya devrettiğini, işlemin muvazaalı olduğunu, kendisinden mal kaçırmak için işlem yapıldığını, öğrenci olan davalı ...' nın kendisine temlik edilen taşınmazları satın alacak maddi gücünün bulunmadığını, taşınmazların gerçek bedellerinin satış bedellerinin üzerinde olduğunu, davacı ...' un intikal işlemlerinde kullandığı veraset ilamında tarafların üvey kardeşlerinin görünmediğini, bu konuda da dava açıldığını ileri sürerek, 105 ve 282 parsel sayılı taşınmazların davalı ... adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmadığı takdirde bedelin tahsilini istemiştir.Birleştirilen davada davacılar ... ve ..., 07/02/2007 tarihinde ölen muris ...' un, ... ile evliliğinden ... ile ..., ... ile evliliğinden davacı ... ve ... isminde iki çocuğu olduğunu, murisin oğlu ...' in 2008 yılında öldüğünü, mirasçısı olarak eşi ve çocuklarını bıraktığı, davalı ...' un ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nden aldığı 27/09/2007 tarih, 2007/189 Esas, 2007/120 Karar sayılı veraset ilamında muris ...' un mirasçılarının yalnızca ... ve ... olarak göründüğünü, murisin diğer eşinden olma ... ve ...' in veraset ilamında görünmediğini, davalı ...' un hatalı veraset ilamı ile murisin paydaşı olduğu 105 ve 282 parsel sayılı taşınmazların ... ve kendine intikalini sağlayıp, devamında aldığı vekâletname ile ...' a intikal eden payları kızı olan diğer davalı ...'ya devrettiğini, intikale esas hatalı verasetnamenin iptali için açılan davanın ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2010/3111 Esas sayılı dosyasında devam ettiğini ileri sürüp, 105 ve 282 parsel sayılı taşınmazların davalı ... adına kayıtlı tapu kaydının iptali ile hak sahipleri adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, davacı ...'ın davalı ...'a satış yetkisini içerir vekâletname verdiğini, geçerli vekaletname ile işlem yapıldığını, intikal işlemi yapıldıktan sonra 105 ve 282 parsel sayılı taşınmazlardaki payın davalı ...'ya, 144 parsel sayılı taşınmazdaki payın ...'ya satış suretiyle temlik edildiğini, satış bedelinin davacıya ödendiğini, işlemlerin üzerinden 2 yıl zaman geçtiğini, davacının kötüniyetli olduğunu, muvazaa iddiasının doğru olmadığını, birleşen davada husumetin ...'ya değil, ...'a yöneltilmesi gerektiğini belirtip, davaların reddini savunmuşlardır. Mahkemece; murisin taşınmazları satmaya ihtiyacı olmadığı, ekonomik durumunun yerinde olduğu, satış bedellerinin rayiç bedellerin altında olduğu, öğrenci olan ... nın taşınmazları satın alacak gücünün bulunmadığı, satış işleminin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tapu iptal ve tesciline karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; muris ...' un ..., ... (ölü), ... ve ... isimli 4 çocuğu olduğu, davalı ...' un, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin, murisin mirasının 2 pay kabul edilerek, birer payının kendisine ve ...' a aidiyetine ilişkin 2007/189 Esas, 2007/120 Karar sayılı veraset ilamı ve ...'ın kendisini vekil tayin ettiği ... Noterliğinin 09/04/2008 tarihli vekâletnamesi ile dava konusu 105 ve 282 parsel sayılı taşınmazlarda bulunan muris ...'un 1/3 oranındaki payını, 07/05/2008 tarih, 172 yevmiye sayılı işlemle, önce kendisi ve ...'a intikalini sağladığı, devamında davacı ...' a intikal eden payları, vekaleten, 09/05/2008 tarih, 316 yevmiye sayılı işlemle, kızı olan diğer davalı ...' ya satış suretiyle temlik ettiği, dava konusu taşınmazların muris ...' tan, davacı ... ve davalı ...'a intikaline esas, ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2007/189 Esas, 2007/120 Karar sayılı veraset ilamının, diğer mirasçıların ketmedilmiş olması sebebi ile ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2010/3111 Esas, 2010/911 Karar sayılı kararı ile iptal edilerek, ... ve ...' un yanında, ... ve ölü ... mirasçılarının da muris ...' a mirasçı olduklarının belirlendiği ve anılan kararın temyiz edilmeksizin 19/02/2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki; vakıaları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelemeyi yapmak ve uygulanacak kanun hükmünü tespit edip, tatbik etmek hakime aittir. Asıl ve birleştirilen dava dilekçeleri içeriğinden ve iddiaların ileri sürülüş biçiminden; asıl davada vekalet görevinin kötüye kullanılması, birleştirilen davada ise ketmi verese hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Ayrıca; ketmi verese (mirasçılığın gizlenmesi) davalarında uyuşmazlığın çözümü, hasımlı veraset ilamı alınmak üzere açılacak bir dava sonucu, miras bırakanın tüm mirasçılarının belirlenmesi ve davacının bu mirasçılar arasında yer alıp almadığının saptanmasına bağlıdır.Somut olaya gelince; mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılmadığı gibi, toplanan delillerin de bu doğrultuda değerlendirilmediği açıktır.Hâl böyle olunca, mahkemece, vekâlet görevinin kötüye kullanılması ve ketmi verese iddiaları bakımından, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma yapılarak tarafların iddia ve savunmalarının bu doğrultuda değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.Davacılar ve davalıların temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.