Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3015 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 2038 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : KIRIKHAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/12/2006NUMARASI : 2006/438-736DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen davada;Davacı, yaşlı ve hukuki işlem yapabilme ehliyetine sahip olmadığını, adına kayıtlı taşınmazını kiralamak isteyen yeğeni olan davalının kendisini kandırarak üzerine devrini sağladığını, aracının tapuda kira sözleşmesi yapmak olduğunu ileri sürüp, kaydın iptali ile adına tescilini mümkün olmazsa bedelin tahsilini istemiştir. Davalı, hak düşürücü sürenin geçtiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının fiili ehliyetine sahip olduğu, iyiniyetli olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Karar,davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR- Dava, ehliyetsizlik ve hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının maliki olduğu ...parsel sayılı taşınmazını, 7.11.2001 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, temlik tarihinde tasarruf ehliyetinin bulunmadığını, aynı zamanda kiracılık ilişkisi kurulacağı düşüncesiyle kandırılarak taşınmazın temlikinin sağlandığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.İddianın içeriğine göre, ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle öncelikle davacının akit tarihinde ehliyetli olup olmadığının saptanması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde, hile yönünden araştırma yapılarak buna göre çekişmenin giderilmesinin gerekeceği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olaya gelince, mahkemece davacının temlik tarihinde tasarruf ehliyetine sahip olup olmadığı, yönünde bir araştırma yapılmış değildir.Hal böyle iken; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde davacının ehliyetli olup olmadığının araştırılma ve incelenmesi; ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde, davacının yasal temsilcisi olan vasi aracılığı ile takip edilmesi gerektiği gözetilerek, bu konudaki usuli işlemlerin ikmal edilmesi, ehliyetli olduğunun saptanması halinde ise hile iddiası yönünden soruşturmanın tamamlanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.