MAHKEMESİ : ANTALYA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/06/2008NUMARASI : 2006/517-2008/205Taraflar arasında görülen davada; Davacı, vekili davacının 86 yaşında olup sağlık problemlerinin olduğunu, adına kayıtlı 3 parsel sayılı taşınmazını davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin ölünceye kadar bakılacağı koşulu ve taahhüdü üzerine hata ve hileye düşürülmek suretiyle yapıldığını, gabinin unsurlarının da oluştuğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuş; dava sırasında vasisi açılan davaya muvafakatının olduğunu bildirmiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, temlik tarihinde davacının tasarruf ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.3.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M. A. ile temyiz edilen H. D. vekili Avukat S.E. K. geldiler davetiye tebliğe rağmen diğer temyiz edilen gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR-Dava, gabin hile ve hata hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacı H..'in maliki olduğu 3 parsel sayılı taşınmazını 29.3.2006 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği kayden sabit olup, davacının ölünceye kadar bakma akti ile taşınmazı devredeceği yerde, hata ve hileye düşülerek, satış şeklinde temlikin gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açtığı ve yargılama sırasında kendisine atanan vasinin husumete izin aldıktan sonra davayı sürdürdüğü anlaşılmaktadır.Dava dilekçesinin içeriği ve özellikle ileri sürülüş biçimine göre, herne kadar davada hata hile ve gabin hukuksal nedenlerine dayanıldığı görülmekte ise de, dilekçe içeriğinden akit tarihinde yaşlı olduğu belirtilmiş ve deliller kısmında da Adli Tıp raporuna yer verilmiştir.Buna göre, davada diğer hukuki nedenler yanında ehliyetsizliğe de dayanıldığı açıktır. Hemen belirtilmelidirki, ehliyetsizlik kamu düzeniyle ilgili olup, ilk etapta incelenmesi gerekli olan hukuki sebeptir. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olaya gelince, mahkemece ehliyetsizlik hukuki sebebinin araştırılması yerindedir.Ancak, 2659 Sayılı Yasanın 7/d ve 16/d hükümleri uyarınca bu tür iddialarda yegane yetkili merciinin Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Dairesinin olduğu tartışmasızdır. Oysa mahkemece Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı bölümünden elde edilen raporla yetinilerek neticeye gidilmiş olmasının, isabetli olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, davacının temlik tarihinde ehliyetli olup olmadığının, yukarıda belirtilen ilkelerde gözetilmek suretiyle, yetkili merciinden alınacak raporla saptanması, ehliyetsiz olduğunun belirlenmesi halinde, davanın kabul edilmesi, yok eğer ehliyetli olduğu saptanır ise diğer hukuki sebeplere ilişkin tarafların toplanan ve toplanacak delillerinin değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin harcın temyiz edene gerilmesine, 10.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.