Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2982 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12549 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ: BATMAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 15/05/2009NUMARASI: 2008/527-2009/367Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, çekişme konusu taşınmazların tamamının kök parsellerinin muris K.T.adına kayıtlı iken kız çocuklarından ve diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak diğer kardeş çocuklarına devredildiğini, tüm parsellerde 1/3'er oranında pay sahibi olan kardeşler K., M. ve V. kız çocuklarına mirastan pay kalmaması amacıyla hisselerini birbirlerinin çocuklarına çapraz şekilde muvazaalı olarak devrettiklerini ileri sürerek, payları oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, A.ve T.köyündeki taşınmazların 3. kişilerden satın alındığı, T. köyündeki taşınmazlar yönünden ise muris tarafından davalılara herhangi bir payın devrinin yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.3.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat .... ile temyiz edilen vekili Avukat Z. E. ve davalı A.T. vekili geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların ve davalıların bir kısmının miras bırakan Kadri’nin çocukları oldukları anlaşılmaktadır. Davacılar, miras bırakanın davalılara yapmış olduğu A. T. ve T. köyündeki dava konusu taşınmazlarla ilgili temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlar ve Mahkemece taşınmazların miras bırakan Kadri’den intikal ettirilmediği gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiştir.Oysa, dosya içerisinde bulunan bir kısım çap kayıtlarının tetkikinden bazı taşınmazların doğrudan miras bırakan tarafından bazı davalılara temlik edildiği keza, yine bir kısım taşınmazlardaki payların öncesinin miras bırakan K.’ye ait olduğu da kayden sabittir.Buna göre, Mahkemenin kabul tarzında isabet olduğu söylenemez. Diğer taraftan, davaya konu edilen tüm taşınmazların dayanak çap kayıtlarının ilk tesisinden itibaren tüm tedavül kayıtları ile birlikte getirtilerek miras bırakan K.’nin kayıtlarla bir ilgisinin bulunup bulunmadığı, başka bir ifade ile taşınmazların mülkiyetinin öncesinde K.’ye ait olup olmadığı ve K.’nin satışı (temliki) ile doğrudan davalılara veya ara maliklere ve ara maliklerce de davalılara devredilip edilmediği de saptanmış değildir. Ayrıca, dosyaya getirtilen bir kısım kayıtların da okunamadığı ve denetime elverişli olmadığı görülmektedir.Öte yandan, her ne kadar taşınmazların akitteki değerleri ile keşfen belirlenecek gerçek değerleri arasındaki fark, muris muvazaasının varlığı için başlı başına sebep teşkil etmez ise de, belirlenecek subjektif unsurların yanında önem ifade edeceği de kuşkusuzdur. O itibarla miras bırakan tarafından yapıldığı saptanacak temliklerle ara malikler tarafından davalılara yapılan temlikler bakımından da kayıtların akit tablolarının getirtilmesi icap etmektedir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsufi-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih ı/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişte miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli. ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arsındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde Mahkemece yapılan araştırma inceleme ve soruşturmanın hükme elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.Hal böyle olunca, öncelikle iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması dava konusu edilen tüm taşınmazlarla ilgili sicil kayıtlarının ilk tesisinden itibaren getirtilmesi ve işten anlayan tapu sicil müdürü veya tapu memuru sıfatına haiz 3 kişilik bilirkişi heyeti marifetiyle her bir taşınmaz üzerinde tek tek tetkikat yaptırılması ve miras bırakan K.’den gelen varsa çekişme konusu taşınmazların duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi ondan sonra yukarıda değinilen ilkelerde gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Öyle ise, davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.