MAHKEMESİ : DÜZCE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/06/2012NUMARASI : 2011/69-2012/263Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan O. G.'ın 4270 parsel sayılı taşınmazını 20.07.2005 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile oğlu R.'ın eşi olan davalıya devrettiği, 1931 doğumlu olan miras bırakanın 21.01.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak 26.03.2005 tarihinde ölen oğlu Nail'in çocukları olan davacılar ile dava dışı oğulları R. ve D.'un kaldıkları anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. (11.01.2011 tarihinde kabul edilen, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 611. maddesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 5ll. maddesi) Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bakım alacaklısı, bu sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önceden sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır. (11.01.2011 tarihinde kabul edilen, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 614. maddesi, 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 514. maddesi)Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18. maddesi, 11.01.2011 tarihinde kabul edilen, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi) Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olaya gelince; miras bırakanın 74 yaşında ölünceye kadar bakma aktini yaptığı, 6 yıl sonra öldüğü, sağlığında akde aykırılık nedeniyle, başka bir ifadeyle bakılmadığı iddiasıyla dava açmadığı, öte yandan akit yapılırken miras bırakanın özel bakıma muhtaç olması gerekmediği gibi, tanık beyanlarına göre de davalının esasen miras bırakana ilgisini de eksik etmediği anlaşılmaktadır. O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın davalı gelinine yapmış olduğu temlikin bakım karşılığı olduğu, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, başka bir ifadeyle işlemin gerçek iradeyi yansıttığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, ivazlı akitlerde tenkisin de mümkün olmadığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Kabule göre de davada pay oranında istekte bulunulduğu halde istek aşılmak suretiyle ve davada yer almayan mirasçıları da kapsar şekilde tüm mirasçılar adına tescile karar vermesi de isabetsizdir.Davalı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.