MAHKEMESİ : ÇANAKKALE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 12/06/2009NUMARASI : 2007/478-2009/315Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakan annesi S.E.’ın .ada .parsel sayılı taşınmazını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak gelini olan davalıya temlik ettiğini, taşınmazın 29 ve 31 nolu parsellerle tevhit edilerek 38 nolu parsel olarak tescil edilip taşınmaz üzerinde bina inşa edilerek 3 ve 9 nolu bağımsız bölümlerin davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek, payı oranında iptal ve tescil olmazsa tenkis isteminde bulunmuştur.Davalı, taşınmazı bedeli ile satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.3.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat İ. D.geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili duruşmaya gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali,tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu .ada 30 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan S. E.tarafından 20.11.1980 tarihinde davalıya satış yoluyla temlik edildiği, anılan taşınmaz tevhit suretiyle ..ada.nolu parselin oluştuğu ve taşınmazdaki kat irtifaklı binanın 3 ve 9 nolu bağımsız bölümlerinin davalı adına kayıtlı olduğu, murisin 29.08.2007 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak davacı ve davalının eşi olan R.'in kaldıkları anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakan tarafından davalı gelinine yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; murisin 30 yıl davalı ile birlikte yaşadığı, bakımının davalı tarafından yapıldığı, ihtiyaçlarının karşılandığı, kaldı ki, davalının altınlarını satarak masrafları karşıladığı tanık ifadeleri ve dosya kapsamıyla sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.'nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın gerek irade ve amacının diğer mirasçıdan mal kaçırma olmadığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMY'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasın,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.