Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2886 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 14896 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : TARSUS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/05/2012NUMARASI : 2011/268-2012/236Yanlar arasında görülen tapu iptal, tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi,Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası ve ehliyetsizlik hukuksal nedenlerine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;ortak mirasbırakan E.Ç.'nın 15/02/2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak birinci eşi İ.'dan olma çocukları davacılar A. S. Ş.ve M.ile kendisinden önce ölen oğlu Y.'un çocukları davacılar H.ve E. ile ikinci eşi olan davalı Nimet'i bıraktığı, maliki olduğu 3146 ada 12 parselde bulunan 2 nolu bağımsız bölümü 17.12.1993 tarihinde satış ve aynı yer 1 nolu bağımsız bölümü ise 04.06.2008 tarihinde bağış suretiyle ikinci eşi olan davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar; anılan her iki temliki işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, bağış işleminde ise miras bırakanın ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.Eldeki davada miras bırakanın yaptığı temlikler bakımından muvazaa iddiasında bulunulmuş olup çekişmeli 2 nolu bağımsız bölüm bakımından mirasbırakanın davalıya yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu anlaşıldığına göre; davanın kabul edilmiş olması doğrudur. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle bu parsele ilişkin usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, Davalının 1 nolu bağımsız bölüm bakımından temyiz itirazlarına gelince; Dava da muris muvazaası hukuksal nedeni yanında bağış işleminde mirasbırakan Erol'un ehliyetsiz olduğu da ileri sürülmüştür.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırılık yoktur.Bununla birlikte, ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde diğer nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, anılan isteğin öncelikle ele alınması kaçınılmazdır. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemeNitekim Medeni Kanunun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” şeklinde açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, kullandığı ilaçlar ve reçeteler, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz temin edilmesi zorunludur. Bunun yanında, her nekadar HUMK.’nun 286. maddesinde (6100 Sayılı Yasanın 282.mad.) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Somut olayda; mirasbırakanın temyize konu edilen 1 nolu bağımsız bölüm bakımından bağış suretiyle yapmış olduğu temlik sırasında hukuki ehliyeti haiz olup olmadığı yukarıda değinilen ilkeler de gözetilmek suretiyle gerekli araştırmanın yapılmamış olması doğru değildir.O halde;tarafların hukuki ehliyetsizlik yönünde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, miras bırakana ait doktor raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler ve benzeri belgelerin getirtilmesi, ondan sonra 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri göz önünde tutulmak suretiyle dosya Adli Tıp Kurumuna gönderilerek miras bırakanın akit tarihinde ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, mahkemece yapılacak araştırma neticesinde mirasbırakanın akit tarihinde ehliyetsiz olduğunun anlaşılması durumunda mirasbırakanın ölüm tarihine göre terekesinin TMK'nun 701 ila 703.maddelerinde öngörülen elbirliği mülkiyetine tabi olduğu, 1 nolu bağımsız bölüm bakımından kendisine temlik yapılan ikinci eşi olan N.'in mirasbırakanın mirasçısı olduğu,dolayısıyla mirasçıların mirasçıya karşı pay oranında açtıkları davanın dinlenmesine olanak bulunduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği açıktır.Mirasbırakanın akit tarihinde ehliyetli olduğunun saptanması halinde 1 nolu bağımsız bölümde yapılan temlikin bağış niteliğinde olduğu gözetilmek suretiyle anılan temlikde 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmamaktadır.Bu durumda bağış yoluyla yapılan temliki işlemde muvazaanın varlığından söz edilemez. Koşulların varlığı halinde bağışa ilişkin tasarrufun tenkise tabi bulunduğu gözetilerek bu konuda gerekli araştırmanın yapılması sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir Davalının, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlere hasren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.