MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.03.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ..., Feri Müdahil ... ve Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan ...'ın mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 1191 ada 157 parsel sayılı taşınmazdaki 25, 27, 29, 36, 37, 38, 39, 42, 43; 1191 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki 10 ve 11 nolu bağımsız bölümleri çocukları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, satışların hileli ve muvazaalı olduğunu, terekeden kendisine bir mal varlığı kalmadığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptaline ve mirasçılar adına miras payları oranında tescile karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmıştır.Davalılar, dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldıklarını, mirasbırakanın mirastan mal kaçırma amacının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların satış değerleri ile gerçek değerleri arasında açık fark olmakla birlikte bedel farkının tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı, murisin iki çocuğuna taşınmazlarını paylaştırmak için verdiği, paylaştırmaya davacının da muvafakat ettiği, feri müdahilin boşanma ve katılma alacağı için açtığı davalarda ki diğer davalıdan olan alacaklarını kısıtlamak yönünden eldeki davanın açıldığının değerlendirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; muris ...'ın davalı kızı ve oğluna verdiği vekâletnameler ile çekişme konusu 1191 ada 10 sayılı parseldeki 10 nolu daireyi 10.11.1994 tarihli akitle kızı davalı ...'a, 1197 ada 157 parsel sayılı taşınmazdaki 29, 35, 37, 38, 43 nolu bağımsız bölümleri intifasını üzerinde bırakıp çıplak mülkiyetini oğlu davalı ...'e, aynı taşınmazdaki 25, 27, 36, 39, 42 nolu bağımsız bölümleri ise kızı davalı ...'a ve 1191 ada 10 parseldeki 11 nolu daireyi 18.06.2009 tarihli akitlerle oğlu davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Öte yandan, davalı ...'in 03.07.2012 tarihinde boşandığı eski eşi ...'un yargılama sırasında davaya müdahale talebinde bulunarak dava konusu taşınmaz temliklerinin muvazaalı olduğunu, temyiz aşamasında olan boşanma davasında maddi hak elde etmesinin engellenmeye çalışıldığını iddia ettiği görülmektedir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu' nun (TMK) 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Hâl böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olayda, davacının murisin eşi, davalıların ise murisin ve davacının müşterek çocukları oldukları, dava dışı mirasçı olmadığı, murisin davacı eşinden ayrı yaşadığı, satışa ihtiyacı bulunmayan murisin tüm mal varlığını yanında kaldığı kızı ve oğlu davalılara satış suretiyle temlik ettiği, satış bedelleri ile gerçek bedeller arasında fahiş fark olduğu açıktır.Diğer taraftan, davalı ... ile feri müdahil ...'nin ... Aile Mahkemesinin 03.07.2012 tarihli, 2010/924 Esas,-2012/591 Karar sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiği, davalı ...'in kusurlu kabul edilerek aleyhine nafakaya, maddi ve manevi tazminata hükmedildiği, kararın temyiz edilmeden 11.09.2012 tarihinde kesinleştiği de sabittir.Ayrıca, feri müdahil ...'nin davalı ... adına kayıtlı dava konusu taşınmazlar hakkında evlilik birliği içinde edinildiği iddiasıyla paylaşım için 10.09.2012 tarihinde dava açtığı, eldeki davanın sonucunun beklendiği anlaşılmaktadır.Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, murisin mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, davacı eşi ...'e verilen bir taşınmaz ya da yapılan bir kazandırma olmadığı, murisin tüm mirasçıları kapsar, hak dengesini gözetir biçimde bir taksim yaptığını, başka bir deyişle mal paylaştırdığını söyleyebilme olanağı olmadığı gibi, eldeki davanın kabul edilmesi halinde davalı ... üzerinde pay kalacağı ve feri müdahil ...'nin haklarına kavuşacağında kuşku da yoktur.Öyle ise, mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler ve 01.04.1974 tarihli, ½ sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca murisin dava konusu taşınmazları temlikindeki iradesinin tartışılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve hukuki olmayan gerekçeler ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 08.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.