Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2862 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 8867 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.03.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen dahili davalı ... gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakan ...'un mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 22 ada 8 parsel sayılı taşınmazı ...'a, onunda kızı davalıya satış suretiyle temlik ettiklerini, murisin satış ihtiyacı olmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptaline ve miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesi isteğiyle eldeki dava açmışlardır.Davalı, dava konusu taşınmazın satışlarının gerçek olduğunu, muvazaanın söz konusu bulunmadığını, alım gücünün olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın dahili davalı ...'e, ondan da murisin kızı davalıya satış suretiyle temlik edildiği, bedeller arasında fark tespit edilmekle birlikte satış tarihinde taşınmazın bakımsız ve harabe halde bulunduğu, mevcut duruma göre yapılan tespite değer verilemeyeceği, murisin taşınmazı oğlu bu evde intihar ettiği ve maddi durumu nedeniyle sattığı, davalının ise çocukluğunun geçtiği evi almak istediği, alım gücünün bulunduğu, dahili davalı ile akrabalık, murisle el ve işbirliği içinde hareket edildiğinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan ...'un çekişme konusu 22 ada 8 parsel sayılı taşınmazı 22.06.2004 tarihli akitle dahili davalı ...'a, onun da aynı taşınmazı 30.09.2004 tarihli akitle murisin kızı davalıya satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın 1936 doğumlu olduğu, davacıların murisin 18.11.1998 tarihinde intihar ederek ölen oğlu ...'den olma torunları oldukları, davalının ise murisin kızı olduğu, mirasbırakanın davada taraf olmayan ... adlı bir kızının daha olduğu, murisin diğer oğlu ...'un da 25.02.2000 tarihinde dava konusu evde intihar ederek öldüğü, murisin yurt dışından emekli olup, satış ihtiyacının bulunmadığı, dahili davalı ...'in emlak alım satımı ile iştigal ettiği, taşınmazı devre rağmen hiç kullanmadığı, murisin ise oğlunun intihar ettiği ev olduğu için sattığı söylenen bu taşınmazı davalı kızı ile ölünceye kadar birlikte oturmak suretiyle kullanmaya devam ettiği açıktır.Öte yandan, murisin eşi ...'un 18.05.2003 tarihinde ölümü üzerine mirasçılarına bankadaki mevcut parasından ödeme yapıldığı, murisin de eşinden dolayı dava konusu taşınmazın devrinden önce 10.261,00 Euro parayı aldığı da sabittir. Diğer taraftan, davacıların çekişmeye konu dairede oturdukları, davacıların annesi olan gelini ... ile murisin arasının açık olduğu, murisin taşınmazı dahili davalı ...'e devrettikten sonra onları evden çıkarmak için uğraş verdiği, gelinini evdeki eşyaları çalmakla itham ettiği, bu yönde hırsızlık iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı'na yaptığı şikayetin ... Cumhuriyet Savcığınca “olay hukuki, nası ızrar suçu da takibi şikayete bağlı olduğu” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği görülmektedir.Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde mirasbırakan ...'un dava konusu taşınmazı kızı davalıya ara malik kullanmak suretiyle temlikindeki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Tüm bu tespitlerin yapılması karşısında ayrıca, murisin ara malik ile el ve iş birliği içinde bulunduğunun kanıtlanmasına gerek yoktur. Mahkemenin aksi yöndeki gerekçesi de doğru değildir. Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 08.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.