Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 2854 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 13300 - Esas Yıl 2011
MAHKEMESİ: RİZE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/07/2011NUMARASI : 2010/375-2011/360Taraflar arasında görülen davada; Davacı, maliki olduğu .. parsel sayılı taşınmazın 141,89 m²’lik kısmının 3621 sayılı Yasa uyarınca tapu kaydının iptali ile kütükten terkin edildiğini, uğranılan zararın karşılanması gerektiğini ileri sürerek tazminat isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, tapu iptal ve terkin kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.03.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen vekili Avukat G.. T.. geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, 3621 sayılı Yasa uyarınca tapu iptal ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkininden kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; Hazine tarafından 3621 sayılı Yasa uyarınca tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteği ile açılan dava sonucunda, Rize 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/79 esas 2006/123 karar sayılı 18.5.2006 tarihli kararı ile çekişme konusu ..parsel sayılı taşınmazın 141.89 m²’lik bölüm yönünden davanın kabulüne karar verildiği, derecattan geçerek 17.5.2007 tarihinde kesinleştiği, eldeki tazminat istekli davanın ise 9.7.2010 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, kural olarak şey elinden alınan kimse verdiği şeyi istemeyip müsbet zararının tazminini isteyebileceği gibi akdi feshedip zapta ilişkin yasal düzenlemelerden yararlanarak verdiği şeyin geri alınmasını isteme hakkına da haizdir. Somut olayda davacının malik olduğu taşınmazın (bir bölümünün) tapusu (sicil kaldı) kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edildiğine göre yasal düzenlemelerden kaynaklanan zapta karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde isteğinin tazminat olacağı tartışmasızdır. Şu da ifade edilmelidir ki, böylesi bir durumda Borçlar Kanununun 61 ve devamı hükümlerinde öngörülen sebepsiz zenginleşme kurallarının özellikle aynı yasanın 66. maddesinde yer alan zamanaşımının somut olayda uygulama yerinin bulunmadığı sabittir.O halde, zapt vaki olduğu ve tekeffül hükümlerinin uygulanması gerektiği hallerde hangi zamanaşımının uygulanacağı, başlangıcı ve süresinin ne olacağı yönleri üzerinde durulmasında fayda görülmektedir.Bilindiği üzere zapt, çok kez önceden bilinmesi ve kestirilmesi mümkün olmayan bir haldir. Bu itibarla zamanaşımı zaptın vaki olduğu tarihte başlar. Taşınmazın zaptına ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarih zamanaşımının başlangıcı olur.Diğer taraftan zapttan doğan davaların kaç yıllık zamanaşımına tabi olacağı hakkında kanunda açıkça bir hüküm yoktur. Öyleyse Borçlar Kanununun 125. maddesi gereğince genel hükümlere bağlı kalınarak zamanaşımının 10 yıl süreli olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim, 9.10.1946 günlü ve 6/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “ Ayrıca dava sebebine bakılarak, olaya uyan zamanaşımı veya hak düşüren süre hükümlerinin uygulanması gerekir; Bu arada yerine göre, Borçlar Kanununun 125. maddesinde yazılı 10 yıllık zamanaşımı uygulanabilir” biçimindeki benimseme şeklini istikrar kazanmış içtihatları da teyit eder niteliktedir. (B.13HD.13.12.1988T.4424E, 6089K,Y1. H.D.1.11.1976 tarih 10332E.10527K)Somut olaya gelince; taşınmaz maliki yönünden zapt, Rize 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin derecattan geçerek 17.5.2007 tarihinde kesinleşen 2005/79 Esas, 2006/123 karar sayılı kararı ile gerçekleştiğine göre eldeki davanın açıldığı tarih gözetildiğinde davanın yasal süre içinde açıldığı kuşkusuzdur.Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.