Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2831 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 1963 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ: KEŞAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 19/11/2008NUMARASI: 2008/180-2008/228Taraflar arasında görülen davada;Davacı,miras bırakanın hasta ve tasarruf ehliyeti bulunmadığı dönemde muvazaalı olarak 9 parça taşınmazı önce Ş.K.’a,ondan da davalılara satış yoluyla temlik ettiğini,satış bedellerinin düşük olup murisin satış iradesi bulunmadığını ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tesciline,olmadığı taktirde tenkisine karar verilmesini istemiştir.Davalılar,miras bırakanın ihtiyacı nedeniyle sattığı taşınmazları dava dışı Ş.’ten bedelini ödeyerek satın aldıklarını,iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece,davanın reddine ilişkin olarak verilen karar,dairece; “244 parsel yönünden davanın reddi doğrudur. Davacıların bu parsele yönelik temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak,159,224,243,245,289,344,365,383 parseller yönünden davanın temlike konu olan paylar bakımından kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar,davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi .... raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.Nevarki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda 159,224,243,289,344,365 ve 383 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verildiği halde gerekçeli kararda anılan taşınmazlar yönünden miras payı oranında iptal ve tescili kararı verilmesi; yine kısa kararda bulunmadığı halde gerekçeli kararda 245 parsel sayılı taşınmazın davalı F.adına kayıtlı 1/3 payın tapu kaydının iptali ile ölü M.K. adına tesciline karar verilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru olmadığı gibi Türk Medeni Yasasının 28.maddesi gereğince, ölümle şahsiyet son bulduğu halde doğru sicil oluşturulması prensibine aykırı olarak ölü kişi muris M.. K.. adına tescil kararı verilmesi de doğru değildir.Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.