MAHKEMESİ : SUSURLUK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 08/02/2005NUMARASI : 2004/348-2005/37Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, ortak miras bırakanları M. oğlu A. G. 8 parça taşınmazını mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak kadastro tespiti sırasında oğlu olan davalı A.G.adına tespit ve tescil ettirdiğini, 4 parça taşınmazını da davalı oğlu A.. oğullarından F.G.e satış yoluyla diğerlerine de bağış yoluyla temlik ettiğini, işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, hak düşürücü sürenin dolduğunu, temlik işlemlerinin murisin gerçek iradesine uygun olarak yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece,1247 parsel hakkında açılan davanın tefrikine, diğer parseller bakımından ise; kadastro tespiti sırasında miras bırakanın tapulu taşınmazlarını zilyedi adına tesciline kadastro teknisyeni huzurunda muvafakat verdiğinden muvazaa iddiasının dinlenemeyeceği, tenkis istemi bakımından da zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava; Borçlar Yasasının 18. maddesinden kaynaklanan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ortak mirasbırakanın maliki olduğu 12 parça taşınmazın yer aldığı çalışma alanında 15.07.1988 tarihinde kadastro tespit çalışmalarına başlanıldığı ve 19.01.1988 tarihinde de tespitlerin kesinleştiği, 646 nolu parselin tespit çalışmaları sırasında senetsizden torun davalı A.oğlu A.G.adına tespit ve tescil edildiği,murisin iki parça taşınmazını satış, 5 parça taşınmazını da ölünceye kadar bakım akdi ile yine torunu A.e temlik ettiği, kadastroca da bu taşınmazların torun adına 407,561 parsel 547, 572, 521, 580 ve 455 sayılı parseller olarak tespit edildiği,tespitlerin 19.01.1988 tarihinde kesinleştiği, murisin 603 nolu parselden ifrazen ayrılan 1248 parseli torunu G. G.e, 1249 parseli torunu N. G.e, 1250 parseli torunu N. G. 28.02.1991 tarihli resmi akidle bağış yoluyla temlik ettiği, 1247 parseli ise 17.01.1992 tarihli akidle torunu F.G.e yine satış yoluyla temlik ettiği, 561 parsel dışındaki tüm parsellerin kayıt maliklerinin halen davalılar olduğu, 561 parselin ise dava tarihinden önce kayıt maliki A. oğlu A. G.tarafından üçüncü kişiye temlik edildiği, muris M. oğlu A.. G.’in 1995 tarihinde öldüğü, eldeki davanın 21.09.2004 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Çekişme konusu 646 parsel sayılı taşınmaz tespit çalışmaları sırasında senetsizden davalı A.G.adına tespit ve tescil edilmiş, davacılar dava dilekçelerinde dava konusu taşınmazın ortak mirasbırakana ait olduğunu ancak kadastroca davalı üzerine tespit ve tescil edildiğini, tespitin yanlış olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Mirasbırakanın tespit tutanağınındüzenlenmesindensonra 1995 tarihinde öldüğü mirasçılık belgesi ile sabittir. O halde muris muvazaası nedeniyle açılan dava; tespit sonrası bir sebebe dayanmış olacağından hiçbir süreye bağlı olmayacaktır. Ancak gizli bağış şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında 01.04.1974 tarih, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanma olanağı yoktur. Anılan parsel yönünden açıklanan nedenden ötürü davanın reddedilmiş olmasında , 06.07.1987 tarihli tespit çalışmalarında muris adına tespit ve tescil edilen 603 parselden ifrazen ayrılan ve 28.02.1991 tarihli resmi akidle bağış yoluyla temlik edilen 1248, 1249, 1250 parsel sayılı taşınmazlar hakkında muris muvazaasına dayanılarak iptal tescil istenilmiş ise de bağış yoluyla yapılan temliklerde 01.04.1974 tarih, ½ sayılı İ.B.K’ nın uygulama yeri yoktur. Çünkü ortada tarafların gerçek iradelerine ve yasalarda belirtilen şekle uygun bir bağış sözleşmesi bulunmaktadır. Bu tür temliklerde ancak süresi içinde açılacak tenkis davası söz konusu olabilir. Açıklanan nedenden ötürü bu parseller yönünden muvazaa nedeniyle açılan iptal tescil davasının reddedilmiş olmasında,İptal tescil davalarının son kayıt maliki aleyhine açılması gerektiği, davalı A. oğlu A. G.e ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen dava konusu taşınmazlardan 561 sayılı parselin dava tarihinden önce üçüncü kişiye temlik edildiği, davanın son kayıt malikine yöneltilmediği gözetilerek 561 sayılı parsel hakkında açılan davanın reddedilmiş olmasında, Miras bırakan 1995 tarihinde vefat ettiğinden, davada ölüm tarihi itibariyle 743 sayılı Türk Medeni Yasası hükümlerinin uygulanması gerektiği kuşkusuzdur. Anılan Yasanın 513. maddesi uyarınca aranan bir yıllık zamanaşımı süresi dava tarihi itibariyle (21.09.2004) dolduğundan davanın tenkis isteği yönünden de reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, Davacıların 407,547, 572, 580, 455, 521 sayılı ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen taşınmazlar hakkındaki temyiz itirazlarına gelince; dava konusu bu taşınmazlarla ilgili hüküm kurmaya yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsufi-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih ı/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişte miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksi~ toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli. ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arsındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (BK madde 511). Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(BK 514.) Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (BK. 18) şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşu değil de, mirastan mal kaçırma iradesi taşıdığı belirlenirse akdin ivazlı, bedel karşılığı olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarih, ½ sayılı İnançları Birleştirme kararı olayda uygulama yeri bulur. Bu durumda mirasbırakanın ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki, ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan malvarlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelikine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.Somut olayda, mahkemece yukarıda değinilen ilkeleri kapsayacak şekilde bir soruşturma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılıp tarafların iddia ve savunmaları da gözetilerek tüm delillerin toplanması, dava dışı mirasçı Meryem Sağdıç’ın açtığı 1997/240 Esas, 1999/69 karar sayılı dava dosyasının da getirtilip incelenmesi, toplanan ve toplanacak deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428 maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.