Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2750 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 1430 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : BURSA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/12/2009NUMARASI : 2008/304-2009/630Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ortak mirasbırakanları H.G, .ada, 8 sayılı parselini (yenileme ile 433 ada, 6 parsel) mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ikinci eşinden olma davalı-oğlu İbrahim Gürbüz’e satış yoluyla temlik ettiğini, işlemin bedelsiz yapıldığını, gerçekte bağışın amaçlandığını ileri sürerek tapu kaydının miras payı oranında iptali ile tescile karar verilmesini istemiştir.Davalı, davanın yersiz olduğunu, kadastro tespit çalışmalarında önce taşınmazın satış yoluyla adına intikal ettiğini, kadastro tespitinin kesinleşmesinin üzerinden 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, muvazaa nedeniyle iptal tescil davası açılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; muvazaalı olduğu ileri sürülen temlik işlemlerinin kadastro tespitinden önce yapıldığı, kadastro tespitinin 21.01.1994 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 10 yıllık hak düşürücü süre dolduktan sonra açıldığı, satışların muvazaalı olduğu iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp d??şünüldü.Dava; Borçlar Yasasının 18. maddesinden kaynaklanan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakanın çekişme konusu 338 parseldeki 150/5280 payını, 22.02.1990 tarihinde davalı oğluna satış yoluyla temlik ettiği, 03.10.1991 tarihli 2981 sayılı Yasanın, 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/b maddesi ve 3402 sayılı Yasanın 15. maddesi uyarınca 21.01.1994 tarihinde kesinleşen kadastro tespit çalışması sonucu 7835 ada, 8 nolu parsel olarak davalı adına tespit ve tescil edildiği, yenileme ile 433 ada, 6 parsel olduğu, mirasbırakanın kadastro tespit çalışmalarının kesinleşmesinden sonra 08.01.2006 tarihinde öldüğü, eldeki davanın 15.05.2008 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.01.04.1974 tarih, ½ sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi davacı miras bırakanın ardılı olarak değil miras hakkının çiğnenmesinden ötürü zarara uğrayan kişi olarak ve kendi miras hakkına dayanarak dava açmaktadır. Davacının hakkı miras bırakanın ölümü ile doğmaktadır. Muris hayatta iken böyle bir dava açma hakkı yoktur. Öteyandan muris muvazaasına dayalı iptal tescil davaları hiçbir süreye bağlı değildir. Başka bir anlatımla; muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa nedeninin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesi ile görünürdeki batıl işlem geçerli hale gelmez.Ancak muvazaalı temlik kadastro tespitinden önce yapılmış ve miras bırakan da kadastro tespitinden önce ölmüş ise, taşınmazı devralan kişi üzerine yapılan tespite ilişkin davada tespit öncesi nedene dayanılmış olacağından, tespitin kesinleşme tarihinden itibaren de dava tarihine kadar 10 yıl geçtiği taktirde 766 sayılı Tapulama Yasasının 31/2, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddelerinin uygulanma olanağı bulacağı kuşkusuzdur. 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesinin uygulanabilmesi için davacıların tapulama öncesi dayanacakları bir haklarının doğmuş olması ve murisin tespit tarihinden önce ölmüş olması koşullarının bir arada bulunması gerekmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki; miras bırakan çekişmeli taşınmazın tespit tutanağının düzenlenmesinden sonra ölmüşse, Medeni Yasanın 580(522) ve 599 (539) maddeleri uyarınca terekesi ve dava açmak hakkı ölüm tarihinde mirasçılarına geçeceğinden, bu durumda davada tespit sonrası bir nedene dayanılmış olacağından, açacağı dava hiçbir süreye bağlı olmayacaktır.Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde eldeki veriler değerlendirildiğinde; miras bırakanın dava konusu taşınmazın kadastroca davalı üzerine yazılmasından başka bir anlatımla tespit tarihinden sonra 2006 tarihinde öldüğü mirasçılık belgesi ile sabittir. Miras ölümle geçtiğine göre davacının tespit öncesi bir nedene değil tespit sonrası nedene dayandığı açıktır. Bu itibarla olayda 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesinin uygulanma yeri yoktur.Hal böyle olunca; işin esasına girilmesi, tarafların tüm delillerinin toplanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nu 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,11.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.