Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2734 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 1132 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : ZONGULDAK 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/11/2008NUMARASI : 2007/149-2008/309Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalı E.’a, yapılacak ortak ticaretin sermayesi olması amacıyla kayden maliki olduğu 367 ada 181 parsel 1 nolu bağımsız bölümünün satışı için 02.04.2007 tarihinde vekaletname verdiğini, ancak adı geçen davalının 11.04.2007 tarihinde taşınmazını akrabası olan diğer davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satış bedelinin de ödenmediğini, işlemin muvazaalı olup, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuştur. Davalı E., davacıyla 2 yıl birlikte yaşadıklarını ve davacının dava konusu evi kendisine hediye ettiğinden satış yetkisi içerir vekaletname verdiğini, kendisinin de çekişmeli taşınmazı o anda müşteri bulamadığı için değerinden daha az olan 50.000.-YTL bedelle diğer davalıya sattığını ve satış bedelini de harcadığını, işlemin muvazaalı olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. Davalı O., çekişmeli taşınmazı ucuza bulduğu için 50.000.-YTL bedelle satın aldığını, sonra da satışa çıkarttığını, diğer taraflar arasındaki ilişkiyi bildiğini, iyiniyetli 3.kişi olduğunu beyan edip, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davacının dava konusu taş??nmazın satışı için davalı E.ı vekil tayin ettiği, E.’ın da 11.04.2007 tarihinde diğer davalıya gerçek değerinin altında olan 50.000.-YTL bedelle sattığı ve satış bedelini davacıya ödemediği, diğer davalı her nekadar daha az bedelle almış ise de, bunda kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle, davalı O. hakkındaki iptal-tescil ve tazminat istemlerinin reddine, diğer davalı bakımından tazminat davasının kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.10.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat C.A.A. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler ve vekili avukat gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:“Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, davalı O. hakkında açılan davanın reddine, davalı E. bakımından ise tazminata hükmedilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 367 ada 181 parseldeki -1- nolu meskenin kayden davacıya ait iken, 2.4.2007 tarihli vekaletnamesine istinaden vekili olan davalı Erdal tarafından 11.04.2007 tarihinde ve satış suretiyle diğer davalı O.’a temlik edildiği, davalıların amca çocukları ( kuzen) oldukları anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazın temlik tarihinde gerçek değerinin 72.000.-TL., akit tablosunda belirtilen satış bedelinin ise 15500.-TL. olduğu, davalıların yakın akraba olup, davalı O.’un davacı ile diğer davalı E. arasındaki ilişkiden haberdar bulunduğu ve taşınmazı ucuz olduğundan satın aldığını savunduğu, davacının herhangibir satış bedeli almadığı dosya kapsamıyla sabittir.O halde, davalı E.’ın vekalet görevini kötüye kullandığı ve diğer davalının da bunu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu açıktır.Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler belirtilen olgularla birlikte değerlendirildiğinde, davacının tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 11.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.