Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 2698 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 915 - Esas Yıl 2011
MAHKEMESİ : KAHRAMANMARAŞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/09/2010NUMARASI : 2008/113-2010/704Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacılar, imar uygulaması ile miras bırakanları adına tescil edilen ve daha sonra kendilerine intikal eden 787 ada 2 parsel sayılı taşınmazın davalı tarafından bina yapmak suretiyle işgal edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım istemişlerdir. Davalı, imar uygulamasından önce hisseli olan taşınmazdan satış vaadi sözleşşmesi ile satın aldığı arsada iyiniyetle ev yaptığını, Türk Medeni Kanununun 724.maddesinin tüm koşullarının oluştuğunu belirtip, asıl davanın reddini savunarak keşfen belirlenecek arsa bedeli karşılığında temliken tescilini istemiştir. Mahkemece, birleşen dosyanın davacısı H.C.ın satın alma ve zilyetliğe dayalı olarak iyiniyetli malik konumunda olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen temliken tescil davasının kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Asıl dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım, birleşen dava, temliken tescil isteklerine ilişkindir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1263 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 1978 yılında paylı mülkiyet üzere davacıların miras bırakanı H. K. ve müşterekleri adına tespit edildiği, 05.06.1989 tarihinde 3194 Sayılı Yasa gereğince yapılan imar uygulaması neticesinde 787 ada 2 parsel olarak H.adına özgülendiği ve onun adına müstakilen sicil kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacılar asıl dava ile taşınmaz üzerinde bulunan yapıyı kullanan davalı aleyhine elatmanın önlenmesi ve yıkım talebinde bulunmuş davalı ise birleşen davasında taşınmazda gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile pay satın aldığını ve üzerine yapılandığını savunarak Türk Medeni Kanununun 724. Maddesi hükmü uyarınca temliken tescil isteğinde bulunmuştur. Gerçekten de, birleşen davanın davacısı H.C.savunmasının esasına dair 23.08.1989 tarihli noterce Borçlar Kanununun 213.maddesi hükmü uyarınca düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesini ibraz etmiştir. Anılan sözleşmenin tetkikinden ve dosya içeriğinden taşınmazın 1978 tarihinde kadastro ile oluşan 1263 ada 3 parselin dayanağı tapu kaydında paydaş olan kişinin mirasçısı O.ın elbirliği mülkiyeti halindeki payını 1973 tarihinde kadastrodan önce A. C.a gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile temlik ettiği, onun tarafından da 1985 tarihinde S. D.'a yine aynı şekilde satış vaadi sözleşmesi ile temlik edildiği ve S. de 23.08.1989 tarihinde yine gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile H.C.a intikal ettirdiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, gerek Türk Medeni Kanununun 725.maddesinde öngörülen taşkın inşaat, gerekse 724.maddesinde öngörülen haksız inşaat nedeniyle ikame olunan temliken tescil davalarının kabul edilebilmesi için bazı koşullar öngörülmüştür. Bu koşulların en önde geleni iyiniyet unsurudur. Şayet haksız yapılanmada kişi iyiniyetli değil ise, diğer koşulların araştırılmasına gerek yoktur. Somut olaya bu çerçevede bakıldığından dinlenilen tanıklar çekişme konusu taşınmaz üzerindeki yapının 1980'e tekabül eden tarihlerde davalı H.tarafından yapıldığını bildirmişlerdir. Bu tarih itibariyle davalı H.'nin taşınmazda ayni veya kişisel bir hakkının bulunmadığı sabittir. Kaldı ki, belirtilen yapılanma tarihinin kadastrodan sonraya rastladığı da açıktır. Bir kimsenin başkasına ait olan kadastral çap kapsamına haksız yapılanması o kişinin iyiniyetli olarak kabul edilmesine manidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere daha gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile pay edinilmeden ahara ait taşınmazı yapılanmanın hukuken korunamayacağı ve bu yapılanmaya hukuki sonuç bağlanamayacağı tartışmasızdır. Anılan taşınmazda sonradan gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile pay satın almış olması başlangıçta varolmayan iyiniyet unsurunu sonradan geçerli hale getirmezÖyle ise, Türk Medeni Kanununun 724.maddesinin öngördüğü koşulların davalı yararına gerçekleştiği kabul edilemez. Diğer taraftan, bir kimsenin ayni veya kişisel hakkının bulunduğu kadastral parsel üzerine inşa ettiği binanın üzerinde bulunduğu zeminin, bina ile birlikte imar uygulaması sonunda başkasına özgülenmesi ve onun adına sicil kaydının oluşması halinde 3194 sayılı İmar Yasasının 18.maddesinde öngörülen, binadan kaynaklanan kaim bedele hak kazanacağı asıldır. Oysa somut olayda, davalı H.'nin binayı yaptığı sırada imar öncesi 1263 ada 3 parselde kişisel veya ayni bir hakkı bulunmamaktadır. Kendisine gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile temlik eden S.ile ondan öncesi A.C.ve O.ın ise yapının inşa edilmesinde bir dahli bulunmadığı gibi bina ile ilgili bir hakları da bulunmamaktadır.Bu durum karşısında davalı H.'nin 3194 sayılı İmar Yasasının 18.maddesinde yapı nedeniyle öngörülen kaim bedele müstahak bulunmadığı da açıktır. Öte yandan, 3194 sayılı imar uygulaması ile taşınmazın tam mülkiyet olarak davacıların miras bırakanına ait olduğu ve imarın 05.06.1989 tarihinde yapılarak kesinleştiği, böylece H. dışındaki diğer paydaşların taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının kalmadığı gözetildiğinde davalı H.nin bayii olan S.in de kişisel hak bahşeden gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan bir hakkı kalmadığından var olmayan bir hakkın satışına da değer verilemez. Hal böyle olunca, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.