MAHKEMESİ : VİRANŞEHİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 04/07/2013NUMARASI : 2012/687-2013/401Taraflar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ............ raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; ecrimisil isteğine ilişkindir.Davacı; maliki olduğu 196 parsel sayılı taşınmaza davalılardan T.. M.. tarafından çizilen proje doğrultusunda, diğer davalı DSİ Genel Müdürlüğünün 2010 yılından beri kamulaştırma işlemi yapmaksızın sulama kanalı ve yol geçirmek suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek işgal tarihinden dava tarihine kadar geçen dönem için elatma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ve müdahaleden arta kalan 10 dönümlük alan bakımından ise destekleme primi ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı DSİ Genel Müdürlüğü; husumet itirazında bulunarak davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; davacının kayden maliki bulunduğu çaplı taşınmazın bir bölümünün kamulaştırma işlemi olmaksızın davalı DSİ tarafından sulama kanalı ve yol açmak suretiyle kullanıldığının keşfen sabit olduğu gerekçesiyle uzman bilirkişi tarafından belirlenen ecrimisilin davalı DSİ'den tahsiline karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki bulunduğu 51.000 m² yüzölçümündeki, tarla vasıflı 196 parsel sayılı taşınmazın, Şanlıurfa- Mardin sulama kanalı projesi kapsamında kaldığı, Fen Bilirkişisinin 14/06/2013 tarihli , krokili raporunda (A) harfi ile gösterilen 13.747,50 m²'lik bölümün, 2010 yılından beri davalı DSİ tarafından kullanıldığı saptanmak suretiyle Ziraat Mühendisi bilirkişisi 24/06/2013 tarihli raporu esas alınarak ıslah edilen değer üzerinden davanın kabulüne karar verildiği görülmektedir.Öncelikle belirtmek gerekir ki; yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 27. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi ilgilinin yokluğunda davayadevam edilip karar verilmesine usûlün olanak tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tüzüğü hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı, tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır.Ne var ki; eldeki davada, davalılardan T.. M..ne dava dilekçesi ve duruşma gününün tebliğ edilmediği, davada yer alması sağlanmadan neticeye gidildiği görülmektedir. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS'nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda; taraf teşkili sağlanmadan sonuca gidilmesinin isabetli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir (YHGK'nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı).25/05/1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı ve Yargıtay'ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tâbi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.Hemen belirtilmelidir ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık, değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere ve HMK'nın 266 vd. maddelerine uygun olmalıdır.Bu nedenle, özellikle tarım arazilerin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler getirtilmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatlar getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir. Arsa ve binalarda ise kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki kira paraları araştırılıp, varsa emsal kira sözleşmeleri de getirtilerek resen emsal araştırılmalı, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir.İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil hesabında, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenmeli, sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilmelidir.Ne varki, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ecrimisili belirleme yönteminin açıkça ortaya konulmadığı ve saptamada esas alınan kriterlerin gösterilmediği anlaşılmaktadır.Bu durumda, anılan raporun, hükme yeterli, ayrıntılı , kanaat verici ve denetlenebilir olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Öteyandan; bilindiği ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunu 297. maddesinin 2. fıkrasında düzenlendiği üzere (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 389. maddesi); hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hüküm, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Yukarıda açıklanan ilkeler ve yasal düzenlemeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; çekişmeye konu taşınmazın ecrimisil talep edilen bölümü bakımından; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle ürün esasına göre, emsaller de incelenerek taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu Tarım İl veya İlçe Müdürlüğünden sorulmadan, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, Hal Müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatlar getirtilmeden, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmeden, hüküm vermeye elverişli, ayrıntılı, denetlenebilir rapor alınmadığı, kullanılmayan bölümü bakımından ise destekleme primi ödenmesi talep edildiği halde anılan isteği karşılayacak şekilde olumlu-olumsuz bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca, davalı T.. M..ne tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanması, delillerini bildirme olanağı tanınması, tarafların bildireceği delillerin toplanması, mahallinde yeniden konusunda uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılması, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle ürün esasına göre, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğunun Tarım İl veya İlçe Müdürlüğünden sorulması, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara düşen verim değerlerinin, Hal Müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatların getirtilmesi, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilerek hüküm vermeye elverişli, ayrıntılı, denetlenebilir rapor alınması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, hâsıl olacak sonuca göre ve dava dilekçesindeki tüm talepleri karşılayacak şekilde bir karar verilmesi gerekirken; taraf teşkili sağlanmadan, hükme yeterli olmayan rapora itibar edilerek ve 6100 sayılı HMK'nin 297. maddesine muhalefet edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.Davacı ve davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.