MAHKEMESİ: KARŞIYAKA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ: 24/07/2008NUMARASI: 2007/154-2008/231Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacılar, miras bırakanları A.B.'un mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla 29 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümünü davalıya satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve miras payları oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar ve asli müdahiller tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 3.3.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Z. K. vekili Avukat E. G.geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edenler vs. vekili avukatlar ile temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, ve birleşen dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan A. B..'un maliki olduğu 29 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümünü, 7.9.2006 tarihinde satış suretiyle davalı Hüseyin'e temlik ettiği anlaşılmaktadır.Gerek davacı Z., gerek birleştirilen davanın davacısı S. ve gerekse asli müdahiller Hakan ve Öznur'un, miras bırakanlarının yaptığı temlikin kendilerinden mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açtıkları görülmektedir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazın miras bırakanın tek mal varlığı olduğu ve ölünceye kadar da taşınmazda oturduğu, öldüğü tarihte de banka hesabında parasının bulunduğu, anılan paranın taşınmazın satışından kaynaklanan para olmadığı, öte yandan taşınmaz satılmakla beraber davalı ile aralarında bir hukuki ilişki kurulmadan murisin taşınmazı kullanmaya devam ettiği, ayrıca bir kimsenin sahip olduğu ve içinde oturduğu tek mal varlığını elden çıkartmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği, diğer taraftan taşınmazın akitte gösterilen değeri ile temlik tarihindeki gerçek değerleri arasında fahiş fark bulunduğu, kaldı ki, satış bedelinin de ödendiğinin kanıtlanamadığı dosya kapsamıyla sabittir.Öyleyse; bu olgular, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın temlikteki gerçek amacının mirasçıdan mal kaçırma iradesiyle gerçekleştirildiğinin kabulü gerekir.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacılar ve asli müdahillerin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 3.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.