Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2631 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 2281 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : DİDİM(YENİHİSAR) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/06/2004NUMARASI : 2004/67-2004/173Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, ortak mirasbırakanları F. Ç.'ın diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 401 ve 123 parsel sayılı taşınmazlardaki bir kısım paylarını davalıya bağışladığı halde satış göstererek devrettiğini ileri sürüp tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişler, yargılama sırasında 123 parselle ilgili davalarından vazgeçmişlerdir.Davalı, satışın gerçek olduğunu, murise 25 yıl baktığını bildirip davanın reddini savunmuştur.Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; " hükmün davanın reddi beyanı dışında hiçbir açıklık taşımadığı, kararda her iki tarafa yüklenilen ve bahşedilen vazife ve hakların kuşkuya yer bırakmayacak biçimde doğru ve açık yazılmadığı" gerekçeleri ile bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..'ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak mirasbırakanı F. Ç. çekişme konusu 401 parsel sayılı taşınmazın tamamına malik iken davalı oğlu Ali ile bir kısım davacıların miras bırakanı A. 14.2.1983 tarihli akitle ve satış suretiyle pay temlik ettiği,1.9.1996 tarihinde ölünce,geride mirasçı olarak davalı oğlu A. ile davacı çocukları Ö., N. ve torunları H.A. , H. ,Nuri ,F. ve N.'ün kaldığı anlaşılmaktadır. Mirasbırakan,sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastından söz edilemeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur.Ne var ki, getirtilen kayıt ve belgelerden, miras bırakanın oğulları A. A. ve Ö. lehine bir takım kazandırmalarda bulunduğu anlaşılmakta ise de, mirasçılardan kızı Nazife ile kendinden önce ölen kızı Şerife mirasçıları lehine böyle bir tasarrufun bulunduğu taraflarca iddia ve ispat edilmediği gibi dosyaya bu yönde bir delil de ibraz edilmediğine göre, tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırmanın varlığını kabul etme olanağı yoktur.Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca; tüm delillerin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken , yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.