MAHKEMESİ : AZDAVAY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/09/2014NUMARASI : 2013/88-2014/139Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ........... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, hile ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, dava konusu temlikin mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 127 ada 8 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında senetsizden, ahşap bir katlı ev, samanlık ve bahçe vasfı ile, üzerindeki samanlığın R.. Ç.., ahşap evin Ş...Ç... ’e ait olduğu beyanlar hanesine şerh verilmek suretiyle 06/04/2009 tarihinde ortak mirasbırakan M.. Ç.. adına tespit gördüğü, mirasbırakanın taşınmazı 04/05/2010 tarih 240 yevmiye nolu resmi senetle davalı gelini Safiye’ye satış suretiyle devrettiği, davacıların anılan devrin öncelikle hile nedeniyle, kabul edilmediği takdirde muvazaa nedeniyle iptali ve miras payları oranında tescili istemi ile eldeki davayı açtıkları, murisin 12/11/2010 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı oğulları Murat, Rifat, İsmail, kendisinden önce ölen oğlu Şeref’in karısı davalı Safiye ile dava dışı Şeref’ten olma torunları Murat, Hayriye ve Hadiye’nin ve murisin dava dışı çocukları Mustafa ile Şefika’nın kaldığı anlaşılmaktadır.Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; murisin 12/11/2010 tarihinde öldüğü, davalının kendisinden önce ölen oğlunun eşi olduğu, murisin çocukları ile bir geçimsizliği ve ihtilafının bulunmadığı, oğlan çocukları ile birlikte yaşamını sürdürdüğü, bu davanın kabulü halinde mirasçı sıfatıyla hak sahibi olabilecek tanık Mustafa'nın, temlikin satış suretiyle yapıldığını, satış bedelinin davalı tarafından bizzat murise verildiğini ifade ettiği anlaşılmaktadır. Toplanan tüm deliller bu tanık beyanı ile birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mal kaçırma amacı ile yapılmadığı, satış suretiyle yapıldığı anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.