MAHKEMESİ : ANAMUR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/06/2011NUMARASI : 2010/319-2011/476Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakan anneleri Ş..'nin maliki olduğu ... parsel sayılı taşınmazdaki .. nolu bağımsız bölümü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla davalı kızına satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, taşınmazları bedeli karşılığı satın aldığını, miras bırakanın mal kaçırma iradesinin bulunmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, miras bırakanın gerçek iradesinin bağış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu ..parsel sayılı taşınmazdaki .. nolu bağımsız bölüm miras bırakan Ş.. U..’a ait iken, tamamı 17.08.1999 tarihli akitle, davalı kızına satış suretiyle devredildiği görülmektedir.Davacılar, temliki işlemin mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlar; davalı ise miras bırakanın, tüm mirasçılarına taşınmazlar verdiğini, paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, muvazaa bulunmadığını savunmuştur. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda; miras bırakan Ş.. U..’un davacıların miras bırakanı olan oğlu U.. ile diğer oğlu H.. lehine de temlikler yaptığı, ayrıca tanık anlatımlarından diğer mirasçılarına da temliklerde bulunmuş olabileceği anlaşılmakta ise de mahkemece paylaştırma savunması yönünden yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda hükme yeterli bir soruşturma yapıldığını söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ile haklarının araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya nakledilen mallar ile hakların nitelikleri ve değerleri hakkında gerekirse uzman bilirkişiden rapor alınması, böylece miras bırakanın, yukarıda değinilen anlamda hak dengesini gözeterek, tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.