MAHKEMESİ : DİDİM(YENİHİSAR) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/04/2009NUMARASI : 2007/418-2009/269Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı eşi M.A.ye verdiği vekaletname ile maliki olduğu 1 parseldeki 1 nolu bağımsız bölümün davalı H.e devredildiğini, satış bedelinin ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içinde olduklarını ileri sürerek tapu iptal ve tescile ya da 40.000,00 YTL tazminata karar verilmesini istemiştir.Davalı M. A.; davacının talimatı ile taşınmazın 40.000,00 YTL bedelle davalı H.'e sattığını, satış bedelini davacıya ödemediğini belirtmiş; diğer davalı H.ise taşınmazı 40.000,00 YTL bedelle satın aldığını ve bedelini peşin ödediğini, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taraf muvazaası kanıtlanamadığından iptal tescil isteğinin reddine, tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi .... raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal tescil ya da tazminat isteklerine ilişkindir.Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 28.8.2006 tarihinde noterde düzenlenen vekaletname ile eşi olan davalı M..yi vekil tayin ettiği, vekilin aynı tarihte çekişme konusu 1 nolu bağımsız bölümü diğer davalı H.e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, davalı eşi ile arasındaki sorunların çözümü için aile dostu olan davalı H.den yardım istediğini, maliki olduğu mesken niteliğindeki 1 nolu bağımsız bölümün satılarak başka bir yerden taşınmaz alınarak mekan değişikliği yapılması halinde aile birliğinin yeniden sağlanabileceği yönünde ikna edilerek vekaletname düzenlendiğini, sonradan eşine güvenemediği için vekillikten azlettiğini, ancak öncesinde taşınmazın davalı H.e vekaletle satıldığını öğrendiğini, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bu durumda; tapudaki devir işlemi vekil aracılığıyla gerçekleştirilmiş olup davacının davasına dayanak yaptığı iddialar arasında vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak, mahkemece bu konuda bir araştırma yapılmış değildir.Bilindiği gibi; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler göz önüne alınmak suretiyle tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri tüm delillerin toplanıp değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.