MAHKEMESİ : DİDİM(YENİHİSAR) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 27/04/2009NUMARASI : 2007/486-2009/265Taraflar arasında görülen davada; Davacı, mirasbırakanı M.'in davalı oğulları H.ve İ.'in yönlendirmesi ile adına kayıtlı 2322 parsel sayılı taşınmazını vekil marifetiyle diğer davalı S..'e temlik ettiğini, işlemin muvazaalı olup, mal kaçırma amacı ile yapıldığını ileri sürerek iptal ve muris adına tescilini, olmazsa payı oranında tazminata karar verilmesini istemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlar, davalı H.ise işlemin gerçek olmadığını beyan etmiştir.Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 9.3.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Selime Peştere vekili Avukat N.T. ile temyiz edilen asil H. P.geldiler,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen İ. P. vs. Vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekil ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi.... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Davacı, tapunun iptali ile tüm mirasçılar adına tescil isteğinde bulunmuştur.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.İddianın içeriğinden ve ileriye sürülüş biçiminden Borçlar Yasasının 18. maddesinden kaynaklanan muris muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Çekişmeli 2322 parsel sayılı taşınmazın, davacı ile davalılar İ.ve H.’ın miras bırakanı M. tarafından vekil marifetiyle 16.9.2005 tarihinde davalı S.’e satış suretiyle temlik edildiği, davacının daha önce aynı istekle davalılar aleyhine açtığı 2006/118 sayılı davanın 23.2.2007 günlü oturumunda davacı vekilinin “ biz davayı atiye bırakmak maksadıyla davamızdan vazgeçiyoruz” şeklindeki beyanı üzerine vazgeçme nedeniyle davanın reddine karar verildiği kayden sabittir.Hemen belirtilmelidir ki, HUMK’ya göre bir dava açıldıktan sonra , istisnai haller dışında davadan feragat edilebilir (md 91) ya da davayı takipten sarfınazar edilebilir, yani dava geri alınabilir.(md 185/1) Yasa da, davadan vazgeçme adı altında düzenlenmiş herhangi bir kurum yoktur. Bununla birlikte uygulamada gerçekte davadan vazgeçilmesinin amaçlandığı durumlarda , davacı tarafın veya vekilinin davadan vazgeçtiğine dair beyanda bulunduğu ve bu beyanın genellikle mahkemelerce davadan feragat şeklinde nitelendirildiği bilinmektedir.Davacı tarafın “ davadan vazgeçme” olarak adlandırdığı ve bu ad altında bildirdiği iradenin gerçekte davadan feragat niteliğinde olduğunun çekişmesiz bulunduğu hallerde herhangi bir sorun yaşanmamasına rağmen, bazı durumlarda terim kargaşasından kaynaklanan sorunlar yaşanabilmektedir.Bilindiği üzere; feragat davaya son veren bir işlemdir.Davasından feragat eden davacı, dava dilekçesinin talep sonucu bölümüne konu ettiği haktan vazgeçmiş olur ve feragat davalı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı değildir ve kesin hükmün sonuçlarını doğurur.Buna karşılık, davanın geri alınması, davaya konu haktan vazgeçilmesi anlamında değildir, ilerde aynı yönde bir davanın açılması hakkını saklı tutmaktadır ve bu nedenle de geri alma davalının kabulüne bağlıdır.Somut olaya gelince; 2006/118 esas sayılı davadaki davacı vekilinin beyanının hakkın özünden feragat anlamını taşıdığını söylebilme olanağı yoktur. Bu beyan davanın atiye terki niteliğindedir. O halde mahkemece vazgeçme nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması sonuca etkili değildir, ve kesin hüküm oluşturmaz.Öte yandan;elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. M.K.nun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin ( ortaklığın ) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, M.K.nun 701 maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. M.K.nun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, nevarki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (ll.l0.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. Eldeki davada,elbirliği ( iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortak bulunmaktadır. Hal böyle olunca, davaya katılmayan ortak T.nin olurunun alınması yada miras şirketine M.K.nun 640. mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına 9.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.