MAHKEMESİ : ANAMUR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/03/2008NUMARASI : 2005/500-2008/160Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanları olan A. A. mirastan mal kaçırmak amacıyla dava konusu 6 parça taşınmazını muvazaalı işlemlerle davalı kardeşlerine temlik ettiğini ileri sürerek, payı oranında iptal tescil olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuştur.Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, bir kısım davalı mirasçılarını davaya dahil etmek üzere davacı vekiline kesin süre verilmiş olduğu halde, kesin süre gereklerinin yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ....raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, kesin önele rağmen ara kararı gereğinin yerine getirilmediğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden; yargılama sırasında, ölü oldukları anlaşılan davalılardan H.ve A.mirasçılarını davaya dahil etmek üzere davacı vekiline 08.06.2007 ve 05.10.2007 tarihli oturumlarda süre verildiği, son olarak verilen 30 günlük süre içerisinde de davacı vekili tarafından dahili dava dilekçesinin mahkemeye sunulduğu ve bildirilen dahili davalılara tebligatların çıkarıldığı, 07.12.2007 tarihli oturumda ise mahkemece bir kısım dahili davalılar yönünden "adresleri bildirildiğinde ve masraf yatırıldığında adlarına tebligat çıkarılmasına" karar verildiği buna karşın sonraki oturumda "davacı vekiline davalılardan H.ve H.'in mirasçılarını davaya dahil etmek üzere ikiden fazla süre verildiği halde kesin süre gereklerinin yerine getirilmediği ve duruşmaların sürekli ertelendiği" gerekçesiyle usulden davanın reddine karar verildiği görülmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, hakimin bir işlemin yapılması konusunda (kesin veya kesin olmayan) bir süre tayin edebilmesi için, o işlemin kendisine süre verilen tarafın yapabileceği (onun ihtiyarında olan) bir işlem olması gerekir. (Baki Kuru H.Muh. Usulü 5.cilt, S:5451) Somut olayda, davacı kesin süre gereğine uygun olarak dahili dava dilekçesini mahkemeye sunduğu halde adres bilgilerinin doğru öğrenilememiş olması nedeniyle bir kısım dahili davalılara tebligatların yapılamadığı ve bu nedenle geçerli adres bilgilerinin davacı yanca bildirilmesi mahkemece istendiği, bildirilmediği gerekçesine bağlı olarak da davanın reddi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır. Oysa adres bilgisinin saptanması ya da saptanamaması davacının ihtiyarında olan bir husus değildir. Kaldı ki, yasa koyucunun amacı, yargılamanın sürüncemede kalmamasıdır ki, davacının, kendi açtığı davayı sürüncemede bırakmak istemesi de hayatın olağan akışına uygun düşmez. Öte yandan tebligatın nasıl ve kimlere yapılabileceği adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 Sayılı Tebligat Kanununda gösterilmiş, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 v.d. maddelerinde de, adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür. Bilindiği gibi tebligat, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği taşıyan bir usul işlemidir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzüğü hükümleri şeklidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur. Kural olarak "tebligat, tebligat yapılacak kimseye bilinen en son adresinde yapılır. (TebL. Y. 10. M.) son adreste bulunamamışsa, tebliğ memuru bulunabileceği adresi araştırır. Bulamazsa, durumu muhtarlığa onaylatmak suretiyle saptar. (Tebl. Y. 28.) Tebliği çıkaran kuruluşa bildirilir. İlgili kuruluş, adresi kişinin mensubu olduğu kurumlardan, Tapu muhtarlık ya da nüfus, Belediye idarelerinden adresini araştırır. Buna rağmen, adres tespit edilemezse, adres meçhul sayılarak i1anen tebligat kararı verebilir. (Tebl. Y. 46. M.) Özetlenen ilkeler, yasal ve yargısal uygulamalarla benimsenmiş, öğretide de bu yönde görüşler ifade edilmiştir. (1. H.D. 15.09.1998 6407/9124, HGK. 20.09.1999-609-744; Baki Kuru-H.Muh. Usulu 2.cilt, S:1582-1583) Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler gözardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.