Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2538 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 1309 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : KARAPINAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/11/2006NUMARASI : 2004/195-231Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, kök murisleri F..’nin 16.02.2004 tarihinde davalının eşi olan dava dışı M...’ü vekil tayin ettiğini, muris F...’nin 02.03.2004 tarihinde vefat etmesinden bir gün önce vekilin temlik işlemlerine başladığını, ancak işlemlerin tamamlanamadan murisin öldüğünü bilmesine rağmen vekilin kötü niyetli olarak muris adına kayıtlı çekişme konusu taşınmazlardaki payını yine bu durumu bilen eşi olan davalıya temlik ettiğini, murisin vekaletname verdiği tarihte hukuki işlem ehliyetine haiz olmayıp yaşlılığından faydalanıldığını ileri sürerek, payları oranında iptal ve tescile karar verilmesi isteminde bulunmuşlardır.Davalı, temlik işleminin muris ölmeden bir gün önce yapılarak tamamlandığını, idarece temlikin geç tescil edilmesinin işlemin batıl olduğu sonucunu doğurmayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, temlikin miras bırakanın ölümünden ve vekalet ilişkisi sona erdikten sonra yapıldığı, işlemin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüld??. -KARAR-Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden mirasbırakan F,'nin çekişme konusu ..ve ..parsel sayılı taşınmazlardaki 4/16'şar payını 8.3.2004 tarihli akitle vekili M..K..aracılığı ile davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, vekaletnamenin murisin ölümünden sonra kullanılmak suretiyle 8.3.2004 tarihinde temlik işleminin gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış isede, vekil tarafından mirasbırakan ölmeden önce 1.3.2004 tarihinde temlik işleminin gerçekleştirilmesi için tapu sicil müdürlüğüne başvurularak tapu harçlarının 1.3.2004 tarihli makbuzla yatırıldığı, tescilin ise yevmiye defterine 8.3.2004 tarihinde işlendiği böylece temliki işlemin zorunlu olarak murisin ölümünden sonraki tarihte gerçekleştirildiği görülmektedir.Bu durumda işlemin geçerli bir vekaletnameye dayalı olarak gerçekleştiğinin kabulü gerekir Nevar ki, davada vekaletin kötüye kullanıldığı ileri sürülmüş olmasına rağmen bu konuda mahkemece yeterli bir araştırmanın yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca yukarıda belirlenen ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılması ve özellikle vekil ile davalının el ve işbirliği içinde birlikte hareket ederek davacıyı zararlandırma kastı bulunup bulunmadığı yönü üzerinde durulması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.