MAHKEMESİ : KAHRAMANMARAŞ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/03/2007NUMARASI : 2003/117-2007/41Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, 398 ada 15 sayılı parselin malikleri iken, davacı H.... oğlu ve diğer davacı N. kardeşi olan dava dışı F... "bankadan kredi çekmek amacıyla tapuya ihtiyaç duyduğunu, tapu kaydına ipotek koyduracağını ve en geç üç ay içinde tapuyu temizleyeceğini" söylemesi üzerine tapuda işlem yapıldığını, ancak F.... davalılardan C....'den faizle aldığı borç paranın teminatı olarak tapu temliki istemesi nedeniyle kendilerinin hileye düşürülerek işlemin satış şeklinde yapıldığını öğrendiklerini, ayrıca davacı H.... işlem tarihinde hukuki ehliyetinin bulunmadığını, davalı C.... de kısa süre sonra taşınmazı dayısı olan diğer davalıya muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürüp, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı C.... iddiaların doğru olmadığını, çekişme konusu taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, davacıları tanımadığını ve onlarla arasında herhangi bir görüşme ve hukuki işlem yapma konusunda yönlendirmesi olmadığını, dava dışı F... girişimler sonucu ve serbest iradesi ile temlik yapıldığını, kendisinin yaptığı bir "hile" den sözedilemeyeceğini, tapu kaydına ve vekalete güvenerek iyiniyetle satın aldığı bu yeri bilahare para ihtiyacı nedeniyle diğer davalıya sattığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.Davalı E..., çekişme konusu taşınmazı 25.09.2002 tarihinde bedelini ödeyerek, davalı Cengiz'den satın aldığını, iddiaların gerçek dışı olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, "davacıların sübut bulmayan davasının reddine" karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, ehliyetsizlik, hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemee, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların kayden maliki oldukları çekişme konusu 398 ada, 15 parsel sayılı taşınmazı davacılardan H bizzat diğer davacının vekili olan dava dışı kardeşi F.... aracılığıyla 13.06.2002 tarihinde ve satış suretiyle davalı C.... temlik ettikleri, C.... de 25.09.2002 tarihinde diğer davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.Dava dilekçesinde, davacılardan 1330 doğumlu H.....'nin işlem tarihinde hukuki ehliyetinin bulunmadığı ileri sürülmüştür.Her nekadar, 24.02.2004 tarihli celsede davacılar vekili tarafından davada "hile ve muvazaa" hukuksal nedenlerine dayandıkları beyan edilmiş ise de, bu beyan HUMK.'nun 159. maddesi gereğince imzalı olmadığından "ehliyetsizlik" iddiasından vazgeçildiği biçiminde yorumlanmamalıdır. Kaldı ki, daha sonraki oturumlarda "ehliyetsizlik" iddialarının araştırılması istendiğide dosya kapsamı ile sabittir. Öte yandan, ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeni ile ilgili olduğu res'en araştırılması gerekeceği tartışmasızdır.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi, davacı Hayriye'nin işlem tarihinde hukuki ehliyetine haiz olduğunun saptanması halinde; davacıların hile ve muvazaa iddialarının incelenmesi, davalı E..... Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde öngörülen iyi niyetli müktesip olup olmadığının gözetilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 28.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.