Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2419 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 1072 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : KADİRLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/10/2007NUMARASI : 2007/82-2007/419Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı bulunduğu 558 sayılı parselde kendi payına isabet eden yeri davalıların kullandığını ileri sürerek elatmanın önlenmesini ve ecrimisil istemiştir.Davalı C. taşınmazın paydaşlarından olan anneannesi F..Ö. yerini kullandığını belirtip, davanın reddini savunmuş, diğer davalı davaya cevap vermemiştir.Mahkemece, davalıların taşınmazın 17987 m2 lik kısmını haklı bir nedene dayanmaksızın kullandıkları gerekçesiyle elatmalarının önlenmesine ve kısmen ecrimisile karar verilmiştir.Karar, davalılardan C.B.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının dava dışı yedi kişi ile birlikte çekişme konusu 558 sayılı parselde paydaş bulunduğu, davalılardan C.in ise dava dışı paydaşlardan F.’nın torunu olduğu, yargılama sürerken F.nın ölmesi üzerine mirasçıları arasında yer alan davalı C.’in de miras yoluyla taşınmazda paydaş konumuna geldiği görülmektedir.Yukarıda açıklanan olgu karşısında, eldeki davanın paydaşın paydaş aleyhine açtığı dava niteliğine dönüşeceği açıktır.Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Bunun yanında, yurdumuzda sosyal ve ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Diğer taraftan, M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse, kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması "ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde pek çok kimse zarar görecek, toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa, uyuşmazlık M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olayda, yukarıdaki ilkeleri karşılar içerikte soruşturma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, değinilen ilkeler çerçevesinde mahallinde yeniden keşif yapılarak taşınmazda uzun süreden beri tüm paydaşlarca kabul edilmiş harici ya da fiili bir taksim biçiminin bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilmesi doğru değildir. Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.