Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2415 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 13315 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : MUDANYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 03/06/2008NUMARASI : 2006/121-2008/209Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 243 parselde bulunan 7 ve 10 nolu bağımsız bölümleri davalıya rücü şartlı bağışladığını, davalı ile ileride kendisine hayat arkadaşı olacağı inancı ile evlendiğini, bu maksatla daireleri bağışladığını,ancak davalının evi terk ettiğini ileri sürerek bağıştan rücü nedeniyle tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, davacı ile evleneli 13 yıl olduğunu, davacının boşanmayı sağlamak için onur kırıcı davranışlarda bulunduğunu belirterek davanın zamanaşımından ve esastan reddini savunmuştur.Mahkemece, tarafların Mudanya 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/114 Esas,2006/512 Karar sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiği, boşanmada davacının da kusurlu olduğu, bağışlamadan rücü koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...’ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteğinin değerden reddiyle gereği görüşülüp düşünüldü.Dava tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların 26.04.1992 tarihinde evlendikleri ve davalının davacının 2. eşi olduğu, evlilik birliğinin devamı sırasında 16.07.1992 tarihinde maliki olduğu çekişme konusu 2 adet bağımsız bölümü rücu koşullu bağış yolu ile davalıya devrettiği ve aralarının açılması sebebiyle davacı tarafından açılan boşanma davası neticesinde Mudanya Asliye ( Aile ) Mahkemesinin 26.07.2006 tarih 2005 / 114 esas, 2006 / 512 sayılı kararı ile tarafların boşanmalarına karar verilerek 17.03.2008 tarihinde derecattan geçmek suretiyle kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı bu olgular karşısında Borçlar Kanunun 244. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere, bağıştan dönme (rücu) bağışlayanın tek taraflı bağışlanana varması gerekli beyanıyla geriye yürürlü (makable şamil) olarak hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlanan bağışlayana veya yakınlarına karşı bir cürüm işlerse veya yasa gereği yapmakla zorunlu olduğu ödevlerini önemli surette aksatırsa yahut bağışlamayı sınırlayan ödevleri haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmezse bağışlayan bağıştan dönme (rücu) sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde beyanda bulunmak veya dava açmak suretiyle bağıştan dönebilir.Bağıştan dönme (rücu) Borçlar Kanununun 244.maddesinde aynen (bağışlayan aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı bağışlamadan veya tenfiz ettiği taahüdünden rücu ile bağışlananın elinde hala ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir: l-Bağışlanan bağışlayana yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürüm irtikap ederse, 2-Bağışlanan bağışlayana veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir surette riayetsizlikte bulunmuş ise, 3-Bağışlanan bağışlamayı takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse) şeklinde hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu söz konusu Borçlar Kanununun 244.maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen Medeni Kanunun 510.maddesi arasında paralellik sağlamış,bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir.Gerçekten basit olayların dönme (rücu) nedeni sayılması, yukarda değinilen mahzurun yanında açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularınıda zedeler.Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları,nitelikleri özellikle vehamet derecelerinin gözönünde bulundurulması zorunludur.Hemen belirtmek gerekir ki; bağıştan dönme rücu kurulmuş olan bir sözleşmeye sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan bağışlanan ancak dönme (rücu) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür. Somut olaya gelince: tarafların kesinleşen boşanma kararı gereğince bir araya gelemeyecekleri ve Borçlar Kanununun 244 / 2 maddesinde öngörülen koşulların bu nedenle gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, tarafların boşanma kararında belirtildiği üzere eşit kusurlu olmaları da gözetildiğinde somut olayda borçlar kanunu 517 nci maddesinin tatbikine de imkan olmadığı sabittir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hatalı gerekçe ile hüküm verilmesi doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile kararın açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,4.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.